Dijital çağ, hayatımızın her alanında köklü dönüşümler yaratırken, teknolojinin çevresel ayak izi giderek daha belirgin hale gelmektedir. Bu dönüşüm süreci, gezegenimiz üzerinde hem fırsatlar hem de zorluklar doğurmaktadır. İkiz Dönüşüm yaklaşımıyla ele alındığında, teknolojik ilerlemelerin sadece ekonomik refahı değil, aynı zamanda çevresel sağlığı da güvence altına alması bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Elektronik Atık: Dijitalleşmenin Göz Ardı Edilen Gölgesi
Elektronik atık, yaygın adıyla e-atık, kullanım ömrünü tamamlamış dijital cihazları ifade eder . Bu maddelerin bertarafı ve geri dönüşümü, içerdikleri ağır metaller ve toksik maddeler nedeniyle önemli çevresel endişeler taşımaktadır. Bu maddelerin toprağı ve yeraltı sularını kirleterek çevreye ve insan sağlığına ciddi riskler oluşturabileceği bilinmektedir. Özellikle dijital cihazların üretiminde nadir toprak elementleri gibi değerli kaynaklar kullanılmakta olup, bu durumun kritik kaynakların kıtlığına yol açabilecektir.
Küresel çapta, kısa ömürlü cihazların yaygınlığı ve hızlı teknolojik değişimler nedeniyle yılda tahmini 57 ila 60 milyon ton e-atık üretilmektedir. Bu e-atığın sadece yaklaşık %20’si geri dönüştürülmekte, geri kalanı ise genellikle düzenli depolama alanlarına atılmakta veya gelişmekte olan ülkelere yasa dışı yollarla ihraç edilerek uygun olmayan şekilde bertaraf edilmektedir ki bu ülkeler orantısız bir şekilde bu çevresel yükü taşımaktadır.
Türkiye’de ise T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre, 2021 yılında toplam 52.129 ton, 2020 yılında ise 67.153 ton elektronik atık toplanmıştır. Ülkenin 2025 yılı için AEEE (Atık Elektrikli ve Elektronik Eşyalar) toplama hedefi %40 olup, 2030’a kadar bu oranın %65’e çıkarılması planlanmaktadır.
Borusan Cat gibi Türk şirketleri, “Daha İyi Bir Dünya İçin Çözüm Üretiriz” şirket amacı doğrultusunda, ömrünü tamamlamış makine ve parçalara yeni bir hayat sunarak binlerce ton atığı döngüsel ekonomiye kazandırma projelerini önceliklendirmektedir.
Ancak bu alanda hala önemli zorluklar bulunmaktadır:
- Toplumda elektronik atık ayrıştırma konusunda yeterli farkındalık düzeyi bulunmamaktadır.
- Özellikle kırsal alanlarda AEEE toplama noktalarının sayısı sınırlıdır.
- Hızlı teknolojik değişim, ürünlerin kullanım ömrünü kısaltmaktadır.
Çözüm, cihazların onarım, yenileme ve geri dönüşümü için daha etkili sistemler geliştirmekten geçmektedir. Borusan Cat gibi şirketler, “B’DAHA” iş modeliyle atık yönetimi ve kaynak tasarrufunda teknolojiyi odak noktası yaparak, ömrünü tamamlamış makine ve parçalara yeni bir hayat sunarak binlerce ton atığı döngüsel ekonomiye kazandırmaktadır. Elektronik sektöründe döngüsel ekonomi modelinin yaygınlaştırılması ve e-atık geri dönüşüm oranının %20’den %80’e çıkarılması hedeflenmektedir.

Küresel Elektronik Atık Durumu ve Alarmı Veren Trendler
E-Atık Krizinin Boyutları
Küresel elektronik atık miktarı, 2010 yılında 33.8 milyon ton iken 2022’de 62 milyon tona ulaşmıştır ve 2030 yılında ise 82 milyon tona çıkması öngörülmektedir. Bu durum, on iki yıl içinde %83.4’lük bir artışa işaret etmekte ve elektronik atığın dünyanın en hızlı büyüyen atık kategorisi olduğunu doğrulamaktadır.

Küresel elektronik atık miktarının 2010-2030 dönemindeki artış trendi ve geri dönüşüm oranlarının gelişimi
Özellikle endişe verici olan husus, geri dönüşüm oranlarının yetersizliğidir. 2022 verilerine göre, küresel e-atığın yalnızca %20.1’i uygun şekilde geri dönüştürülmektedir. Bu oranın 2030 yılında %25’e çıkartılması hedeflense de, artan e-atık miktarı karşısında hala yetersiz kalmaktadır.
E-Atık Kategorilerinin Dağılımı
2024 yılı itibarıyla küresel e-atık kategorilerinin dağılımında, küçük ev aletleri %37 ile en büyük paya sahiptir. Bunu %25 ile büyük ev aletleri, %16 ile bilişim ekipmanları takip etmektedir.

2024 yılında küresel elektronik atık kategorilerinin yüzde dağılımı
Bilişim ekipmanları kategorisi, %12.3 yıllık büyüme oranı ile en hızlı artan segment olarak dikkat çekmektedir. Bu durum, dijitalleşmenin hızlanması ve teknolojik yenileme döngülerinin kısalması ile doğrudan ilişkilidir.
Türkiye’nin E-Atık Performansı: Kritik Durum Analizi
Ulusal E-Atık İstatistikleri
Türkiye’de 2024 yılında 1 milyon ton e-atık üretilirken, bunun yalnızca 62 bin tonu (%6.2) toplanabilmiştir. Bu oran, Avrupa Birliği’nin %65 hedefinin çok altında kalarak, Türkiye’nin e-atık yönetiminde ciddi yapısal sorunları olduğunu göstermektedir.

Türkiye’de elektronik atık oluşumu, toplama miktarları ve toplama oranlarının 2016-2024 dönemindeki gelişimi
Dijitalleşmenin Çevresel Ayak İzi: Enerji ve Su Tüketimi
Dijitalleşme, devasa bir enerji ve su talebi yaratmaktadır. Yapay zekâ (YZ) ve makine öğrenimi uygulamalarının yaygınlaşmasıyla, veri merkezleri enerji tüketiminde en hızlı büyüyen segment olmaya devam edecektir.
Küresel olarak, veri merkezleri 2024 yılında yaklaşık 415 TWh elektrik tüketmiş olup, bu miktar dünya elektrik talebinin %1,5’ini oluşturmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) projeksiyonlarına göre, bu tüketim 2030’a kadar en az iki katına çıkarak ~945 TWh’ye ulaşabilir. Tek bir YZ veri merkezi, 100.000 hanenin tükettiği kadar güç kullanırken, inşa edilen en büyük merkezler bunun 20 katı enerji tüketecektir. YZ sistemlerinin toplam enerji ayak izinin %60-70’i kullanım (“çıkarım”) aşamasından kaynaklanırken, %20-40’ı modelin ilk “eğitim” aşamasından gelmektedir. Bu, YZ’nin enerji talebinin katlanarak büyüyen üstel bir sorun olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de veri merkezi pazarı hızla büyümektedir. 2025 yılı itibarıyla Türkiye’de mevcut veri merkezi kapasitesi yaklaşık 120 MW seviyesindedir ve gelecek kapasitesi 150 MW civarında olacağı öngörülmektedir. Pazarda 32 adet faal veri merkezi bulunurken, 4 adedi de inşa halindedir.
Bu hızlı büyüme, ülkenin enerji arz güvenliği ve çevresel sürdürülebilirliği için önemli bir ikilem yaratmaktadır. Küresel trendler göz önünde bulundurulduğunda, 2030’da veri merkezlerinin elektrik tüketiminin önemli artış göstermesi beklenmektedir. Bu artış, Türkiye’nin 2030 yılı için belirlediği 695 Mt CO2 eşdeğeri emisyon hedefinin yaklaşık %1’ine denk gelebilecek seviyeye ulaşma potansiyeli taşımaktadır
Yapay zekânın çevresel etkileri sadece enerji tüketimiyle sınırlı değildir; su ayak izi de endişe vericidir. Veri merkezlerinin soğutulması için milyarlarca litre su gerekmektedir. Son dönem araştırmalar, Pengfei Li ve arkadaşlarının 2023 yılında yayınladığı çalışmasını desteklemekte ve güncellemektedir.
Google’ın 2024 Çevre Raporu’na göre, şirketin veri merkezleri 2024 yılında yaklaşık 22,7 milyar litre su tüketmiştir. Bu miktar, Türkiye’nin yıllık su tüketiminin üçte birine eşittir. 2025 yılı araştırmalarına göre, basit bir ChatGPT sohbeti (20-50 soru) hala yaklaşık yarım litrelik bir su şişesine denk su tüketimine neden olmaktadır, ancak bu rakamın daha konservatif tahminlerde sorgu başına 5-30ml civarında olabileceği belirtilmektedir. 2025 yılına gelindiğinde YZ kaynaklı küresel yıllık su tüketiminin 4,2 ila 6,6 milyar metreküpe ulaşabileceği öngörülmektedir.

Dijital teknolojilerin karbon ayak izi incelendiğinde ise, veri merkezleri yılda 300 milyon ton CO2 ile en büyük emisyon kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Bunu 180 milyon ton ile 5G ağları ve 150 milyon ton ile bulut bilişim teknolojileri takip etmektedir.

Farklı dijital teknolojilerin yıllık karbon emisyonu miktarları (2024)
ChatGPT gibi büyük dil modelleri, aylık 3,127 ton CO2 emisyonu üretmektedir ki bu 260 transatlantik uçuşuna eşdeğerdir. Ancak araştırmalar, yapay zekanın doğru uygulandığında 2030 yılına kadar 1 gigaton CO2 emisyonunu önleyebileceğini göstermektedir.
5G teknolojileri, veri aktarımında 4G’ye göre %90’a kadar daha verimli olmasına rağmen, daha yoğun kullanım nedeniyle toplam enerji tüketimini 2026 yılına kadar %150-170 artırması beklenmektedir
Dijitalleşmede görülen “geri tepme paradoksu” (rebound etkisi), verimlilik artışlarının kullanım artışıyla dengelenmesi veya aşılması durumudur. YZ modellerinin verimliliği artsa bile, uygulama alanlarının genişlemesi toplam enerji tüketimini artırmaktadır. Örneğin, Google’ın YZ tabanlı soğutma optimizasyonu %40 enerji tasarrufu sağlarken, şirketin toplam enerji tüketimi YZ talepleri nedeniyle beş yılda %48 artmıştır.
Türkiye, kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.300 metreküp civarında olan ve “su stresi” yaşayan bir ülke konumundadır. Artan nüfus ve iklim değişikliği etkileriyle bu rakamın daha da düşerek Türkiye’yi 2030’lu yıllarda “su fakiri” bir ülke konumuna getirebileceği uyarısı yapılmaktadır. İstanbul, Ankara, İzmir gibi sanayinin ve nüfusun yoğun olduğu havzalarda veri merkezi yatırımlarının yoğunlaşması, tarımsal faaliyetlerin (ülkenin suyunun %70’inden fazlasını kullanır) ve yerel toplulukların su ihtiyacı ile potansiyel bir kaynak çatışması riski yaratmaktadır. Türkiye’de veri merkezlerinin su tüketimini ölçen ve raporlayan Su Kullanım Etkinliği (WUE) gibi standart metriklerin yasal bir zorunluluk olmaması veya sektörde yaygın olarak kullanılmaması, sorunun boyutlarının tam olarak anlaşılmasını engellemektedir.

Yeşil Veri Merkezleri ve Yenilenebilir Enerji Entegrasyonu
Yukarıda bahsedilen sorunlara çözüm olarak geliştirilen yeşil veri merkezleri konsepti, enerji verimli kaynaklar, optimize edilmiş tasarım, kaynak yönetimi, izleme, düzenleyici uyumluluk ve atık yönetimini içeren altı temel bileşen etrafında şekillenmektedir. Turkcell’in Gebze Veri Merkezi, LEED Gold yeşil bina sertifikasına sahip olup, soğutma sistemlerinde serbest soğutmayı kullanır ve %100 yenilenebilir enerji sertifikalı kaynaklardan elektrik tüketmektedir.
Veri merkezlerinin %100 temiz enerjiyle güçlendirilmesi acil bir önceliktir. Türkiye’nin toplam elektrik kapasitesinin %56’sı yenilenebilir kaynaklardan gelmektedir. 2030 yılına kadar güneş enerjisi kapasitesinin 40 GW’a, rüzgar enerjisinin 30 GW’a çıkarılması hedeflenmektedir.
Döngüsel Ekonomi ve Enerji Verimliliği
Elektronik sektörde döngüsel ekonomi modelinin yaygınlaştırılması ve cihazların onarımı, yenilenmesi ve geri dönüştürülmesi için daha etkili sistemler geliştirilmelidir.
Enerji verimliliği hem donanım hem de yazılım seviyesinde iyileştirmeler gerektirmektedir. Video codec optimizasyonu gibi enerji verimli çözümler %84’e varan enerji tasarrufu sağlayabilir. Dijital teknolojiler, enerji sektöründe “saklı yakıtı” görünür hale getirerek önemli bir değişimin kapısını aralamaktadır.

Yapay Zekânın Sürdürülebilirlik Aracı Olarak Kullanılması (“Yeşil YZ”)
YZ, çevresel verileri analiz ederek hava kirliliği, ormansızlaşma ve iklim değişikliği gibi sorunları daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir. Ayrıca enerji tüketimini optimize edebilir ve kaynakları daha verimli kullanabilir.
Akıllı şebekeler, Nesnelerin İnterneti (IoT) teknolojileri, akıllı şehirler ve akıllı evler enerji tüketimini izleyip optimize edebilir, karbon emisyonlarını azaltabilir. Yapay zekâ uygulamaları; üretim tahminleri, kestirimci bakım, anomali tespiti ve talep tahmini gibi konularda santrallerin yüksek verimlilikle çalışmasını sağlayabilir.
Su yönetiminde YZ, akıllı sensörlerden gelen verileri analiz ederek şehir su şebekelerindeki sızıntıları ve yeraltındaki arızaları tespit edebilir, böylece su kayıplarını azaltabilir. Atıksu arıtma tesislerinde enerji verimliliği ve süreç optimizasyonunda da YZ ve makine öğrenimi modelleri kullanılmaktadır.
Hassas tarım uygulamalarıyla YZ, su ve gübre kullanımını optimize ederek kaynak israfını önleyebilir ve verimi %20-30 oranında artırabilir.
Atık yönetiminde YZ, görüntü tanıma teknolojisiyle atık ayrıştırma tesislerinde malzeme türlerini yüksek doğrulukla ayırarak geri dönüşüm süreçlerini otomatikleştirebilir.
Veri Kullanımını Azaltma ve Şeffaflık
Dijital karbon ayak izini azaltmak için video ve ses akışı yerine daha düşük çözünürlük tercih etmek, gereksiz dosya ve uygulamaları silmek, internet kullanımını azaltmak gibi adımlar atılabilir. E-posta ve bulut depolama alışkanlıklarını düzenlemek de etkilidir.
Veri merkezlerinin PUE (Güç Kullanım Verimliliği), WUE (Su Kullanım Etkinliği), CUE (Karbon Kullanım Etkinliği), toplam enerji ve su tüketim verilerini kamusal bir platformda yıllık olarak raporlama yükümlülüğü getirilmelidir.

Türkiye’den Örnek Uygulamalar ve Stratejik Yaklaşım
Türkiye’nin 2024-2028 Dijital Dönüşüm Stratejisi çevresel sürdürülebilirlik perspektifini de içermektedir. Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi (2021-2025) ise YZ ekosisteminin geliştirilmesine odaklanmış, ancak çevresel sürdürülebilirlik boyutlarına dair somut hedefler içermemektedir. Yine de bazı öncü kurumlar ve projeler bulunmaktadır.
Enerji Sektörü
Enerjisa, enerji talep tahmini, şebekedeki kayıp-kaçak modellemesi, sayaç arıza tespiti ve GES üretim tahminlemesi gibi süreçlerde YZ kullanmaktadır. Ayrıca “Sorumlu Yapay Zeka Yönetişimi Politikası” yayımlamıştır.
Zorlu Enerji, AB Horizon 2020 programı kapsamında akıllı şebekelerin esnekliğini iyileştirmeye yönelik Flexigrid gibi uluslararası projelere katılmıştır. Jeotermal enerji santrallerinin verimliliğini artırmak için YZ tabanlı GeoPro projesi yürütmektedir.
EPİAŞ (Enerji Piyasaları İşletmesi A.Ş.), kaynak yönetimi, üretim ve tüketim tahminleri, risk yönetimi ve enerji şebekelerinde sürekliliğin sağlanması için YZ kullanmaktadır. Şirket, enerji piyasalarında güvenilir ve şeffaf bir ortam oluşturmayı hedefleyen bir şeffaflık platformuna sahiptir.
TEİAŞ (Türkiye Elektrik İletim A.Ş.), TEKİS-S projesi ile güç kalitesi ve şebeke izleme sistemleri geliştirerek arızaları sınıflandırmak için YZ kullanmayı planlamaktadır. Yük tevzi bilgi sistemi ile şebekeyi sürekli izlemekte ve analiz etmektedir.
Su Yönetimi Sektörü
İSKİ ve ASKİ gibi büyük su ve kanalizasyon idareleri, su kayıp-kaçaklarıyla mücadele ve kaynak yönetimi için YZ’den faydalanmaktadır. Erciyes Üniversitesi ve KASKİ iş birliğiyle su temininde enerji verimliliği projeleri yürütülmektedir. Atıksu arıtma tesislerinde YZ ve makine öğrenimi modelleriyle enerji verimliliği ve süreç optimizasyonu potansiyeli değerlendirilmektedir.
Araştırma ve Geliştirme
TÜBİTAK BİLGEM, YZ Enstitüsü bünyesinde “İklim Değişikliği Yetkinlik Merkezi” ve “Enerjide Büyük Veri ve Yapay Zekâ” projeleri yürütmektedir. “1711-Yapay Zekâ Ekosistem Çağrısı” ile iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya ve adaptasyona yönelik YZ çözümlerinin geliştirilmesi desteklenmektedir.
Yerli YZ modellerinin geliştirilmesi teşvik edilmekte, örneğin TÜBİTAK ULAKBİM tarafından kurulan TRUBA gibi altyapılar araştırmacılara hizmet vermektedir.

Sonuç: Dijital Geleceği Sürdürülebilir Kılmak
Elektronik atık ve dijital sürdürülebilirlik, 21. yüzyılın en kritik çevresel ve teknolojik zorluklarından birini oluşturmaktadır. Küresel e-atık miktarının 2030’da 82 milyon tona ulaşacağı öngörülürken, mevcut %20 geri dönüşüm oranı dramatik şekilde yetersiz kalmaktadır.
Türkiye’nin %6.2 toplama oranı, AB hedeflerinin çok altında kalarak acil eylem gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ancak dijital teknolojilerin çevresel etkilerinin yanı sıra, bu teknolojilerin sürdürülebilirlik çözümlerinde oynadığı pozitif rol de unutulmamalıdır.
Yapay zekâ devrimi, Türkiye için büyük bir ekonomik kalkınma fırsatı sunarken, ülkenin hassas enerji dengesi ve kısıtlı su kaynakları üzerinde ciddi riskler de oluşturmaktadır. Kontrolsüz bir dijital büyüme, enerji ithalatına bağımlılığı artırabilir, iklim hedeflerine ulaşmayı zorlaştırabilir ve su stresi yaşayan bölgelerde geri dönülmez kaynak çatışmalarına yol açabilir.
Yenilenebilir enerji, IoT tabanlı enerji yönetimi ve akıllı ulaşım sistemleri gibi çözümler, %90’a varan karbon azaltımı potansiyeli sunmaktadır. Blockchain ve yapay zeka teknolojileri ise şeffaflık, verimlilik ve optimizasyon açısından önemli fırsatlar yaratmaktadır.
Başarı, teknolojik inovasyonun çevresel sorumlulukla dengelenmesi, güçlü politika çerçeveleri, uluslararası işbirliği ve toplumsal farkındalığın artırılması ile mümkün olacaktır. Dijital dönüşümün sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmanın anahtarıdır.
Elektronik atık yönetimi, dijital sürdürülebilirliğin temel bir bileşenidir. Doğru geri dönüşüm uygulamaları, çevresel etkiyi azaltır, doğal kaynakları korur ve ekonomik faydalar sağlar. Bireyler, atıklarını sorumlu bir şekilde yöneterek (örneğin, toplama noktalarına teslim ederek), işletmeler ise sürdürülebilir üretim modellerini benimseyerek bu sürece katkıda bulunabilir. Eğitim ve farkındalık artırıcı kampanyalar, bu konuda toplumsal bilinci yükseltebilir.
Dijital geleceğimizi inşa ederken, ülkenin en değerli varlıkları olan su, enerji ve çevresiyle uyum içinde hareket etmek bir tercih değil, bir zorunluluktur. Doğru stratejilerle, yapay zekâ sadece bir teknolojik devrim değil, aynı zamanda Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasında en güçlü müttefiki olabilir. Türkiye olarak tercihimiz, hem ekonomik kalkınmayı hem de çevresel sorumluluğu gözeten bir “yeşil yapay zekâ çağı” olmalıdır.
Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki formu doldurunuz