2024 Sürdürülebilirlik Almanağında Yerinizi Alın!
ESD (Yükselen, Stratejik, Yıkıcı) Sürdürülebilirlik ve Stratejik Risk Yönetiminde Yeni Bir Çerçeve

ESD (Yükselen, Stratejik, Yıkıcı) Sürdürülebilirlik ve Stratejik Risk Yönetiminde Yeni Bir Çerçeve

Yazar 12:38 pm ESG, Sürdürülebilirlik

Son güncelleme: 07 Temmuz 2025

Modern iş dünyası ve kamu politikaları, geleneksel sürdürülebilirlik yaklaşımlarının ötesinde yeni değerlendirme çerçevelerine ihtiyaç duymaktadır. İçinde bulunduğumuz çağ, birbiriyle bağlantılı ve eş zamanlı krizlerin oluşturduğu “polikriz” dönemiyle karakterize edilmektedir. Bu karmaşık ortamda, teknolojinin hem birleştirici hem de bozucu, politikaların hem kolaylaştırıcı hem de engelleyici, jeopolitiğin ise hem katalizör hem de mani olarak işlev gördüğü dinamik etkileşimler söz konusudur.

Geleneksel risk yönetimi modellerinin bu sistemik risklerle başa çıkmada yetersiz kalması, ESD (Yükselen, Stratejik, Yıkıcı) çerçevesini yeni ve bütüncül bir kavramsal model olarak öne çıkarmaktadır

ESD modeli, kurumsal ve kurumsal dayanıklılık için tasarlanmış bir risk yönetimi paradigmasıdır. Kuruluşların belirsizliklerle dolu bir dünyada dayanıklılık inşa etmelerine ve rekabet avantajı elde etmelerine olanak tanıyan bir seyrüsefer aracı olarak işlev görür.

ESD Risk Yönetim Döngüsü

Modern iş dünyası ve kamu politikaları, geleneksel sürdürülebilirlik yaklaşımlarının ötesinde yeni değerlendirme çerçevelerine ihtiyaç duymaktadır. İçinde bulunduğumuz çağ, birbiriyle bağlantılı ve eş zamanlı krizlerin oluşturduğu “polikriz” dönemiyle karakterize edilmektedir. Bu karmaşık ortamda, teknolojinin hem birleştirici hem de bozucu, politikaların hem kolaylaştırıcı hem de engelleyici, jeopolitiğin ise hem katalizör hem de mani olarak işlev gördüğü dinamik etkileşimler söz konusudur.

Geleneksel risk yönetimi modellerinin bu sistemik risklerle başa çıkmada yetersiz kalması, ESD (Yükselen, Stratejik, Yıkıcı) çerçevesini yeni ve bütüncül bir kavramsal model olarak öne çıkarmaktadır.
 

ESD modeli, kurumsal ve kurumsal dayanıklılık için tasarlanmış bir risk yönetimi paradigmasıdır. Kuruluşların belirsizliklerle dolu bir dünyada dayanıklılık inşa etmelerine ve rekabet avantajı elde etmelerine olanak tanıyan bir seyrüsefer aracı olarak işlev görür.

ESD’nin Üç Temel Bileşeni

ESD kavramı, 2020’lerin başında yatırım ve strateji çevrelerinde dillendirilmeye başlanmış yeni bir çerçevedir. Özellikle yatırım araştırma kuruluşu Bernstein‘ın geçtiğimiz dönemde yayımladığı rapor, çevresel-sosyal-yönetişim odaklı ESG yatırım yaklaşımına yönelik eleştirilerin arttığı bir dönemde, müşterilerine ESG yerine ESD faktörlerine odaklanmayı önermekte. Bu raporda analistler, şirketlerin uzun vadeli başarısını etkileyecek unsurları tanımlamak için sadece mevcut ESG metriklerine değil, “yükselen, stratejik ve yıkıcı” faktörlere de dikkat edilmesi gerektiğini vurguladılar.

ESD kısaltması bu üç İngilizce kelimenin baş harflerinden oluşur:

Yükselen (Emerging), Stratejik (Strategic) ve Yıkıcı (Disruptive)

ESD çerçevesi, risklerin zaman içinde evrimleştiği dinamik ve birbiriyle bağlantılı bir süreklilik sunar. Bu çerçeve, bir riskin nasıl doğduğunu, stratejik hale geldiğini ve nihayetinde yıkıcı bir güce dönüştüğünü modelleyen nedensel bir zincir sunar:

Yükselen (Emerging) Faktörler:

Bu aşama, belirsizliğin en yoğun olduğu alandır ve gelecekteki stratejik tehditlerin ham maddesini de bu alan teşkil eder. Yükselen riskler, henüz ana akıma girmemiş ancak momentum kazanan yeni trendleri, teknolojileri (yapay zeka, Nesnelerin İnterneti (IoT), blokzincir, 3D baskı, kuantum bilişim) ve pazar dinamiklerini kapsar. Ayrıca jeopolitik değişimler (stratejik rekabet, dezenformasyon kampanyaları), toplumsal değerlerdeki dönüşümler (sürdürülebilirliğe yönelik artan tüketici talebi) ve çevresel etkenlerden (iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı) de kaynaklanabilir.

Dikkati çekmiştir, bu risklerin net bir tarihsel çerçeveleri olmadığı için geleneksel ve olasılığa dayalı risk değerlendirme yöntemleriyle tanımlanması ve hafifletilmesi oldukça zor. İlk başta ufukta “zayıf sinyaller” olarak belirirler ve proaktif bir şekilde tespit edilip anlaşılmaları kurumsal dayanıklılığın temelini oluşturur. Yönetim yaklaşımları arasında ufuk taraması (horizon scanning), trend analizi ve PESTLE analizi gibi keşifsel yaklaşımlar yer alır.

Stratejik (Strategic) Faktörler:

Stratejik Faktörler veya Riskler, yükselen potansiyelin somut bir tehdide dönüştüğü aşamayı temsil eder. Bir kuruluşun temel değer önerisini, hedeflerine ulaşma yeteneğini ve uzun vadeli büyüme yörüngesini doğrudan tehdit eden dış olaylar ve eğilimler olarak tanımlanır. Bunlar artık göz ardı edilemeyecek kadar olgunlaşmış konulardır.

Bu riskler genellikle birbiriyle bağlantılıdır ve bütünsel olarak izlenmesi zordur. Endüstri marjı sıkışması, teknoloji değişimi, marka erozyonu, benzersiz rakip, müşteri önceliklerinin değişimi ve sürdürülebilirlik ile ESG riskleri gibi çeşitli sınıflara ayrılabilirler.

Bir riskin “Yükselen” aşamadan “Stratejik” aşamaya geçişi, kuruluşun finansal performansı veya stratejik hedefleri için maddi hale geldiği anda meydana gelen bir faz değişimidir. Bu “finansal önemlilik” kavramı, Sürdürülebilirlik Muhasebesi Standartları Kurulu (SASB) standartlarının temel ilkesidir. Yönetim yaklaşımları, kurumsal risk yönetimine entegrasyonu, senaryo planlaması (scenario planning) ve önemlilik analizini içerir.

Yıkıcı (Disruptive) Faktörler:

Yıkıcı güçler, statükoyu temelden değiştiren, endüstrileri yeniden şekillendiren, geleneksel iş modellerine meydan okuyan ve değer havuzlarını yeniden düzenleyen kuvvetlerdir. Yıkım, bu çerçevede hem bir dış tehdit hem de proaktif bir rekabet stratejisi olarak çift yönlü bir doğaya sahiptir.

Bu, Clayton Christensen’in klasik yıkıcı inovasyon teorisiyle uyumludur; yapay zeka, otomasyon, blokzincir ve sürdürülebilirliğe yönelik tüketici tercihleri gibi eğilimler, günümüzün en güçlü yıkıcı güçleri arasındadır. Ayrıca RAND Corporation tarafından geliştirilen stratejik yıkım kavramı, bir rakibin stratejisini zayıflatmak için tasarlanmış proaktif kampanyaları ifade eder.

Yıkım, genellikle tek bir büyük olay olarak değil, yıkıcı faaliyetlerin kademeli olarak birikmesiyle ortaya çıkar. Yönetilmeyen bir stratejik riskin nihai sonucudur. Yönetim yaklaşımları arasında iş modeli dönüşümü, stratejik çeviklik ve ekosistem oluşturma yer alır.

ESD CERCEVESI RISK YONETIMI VE SURDURULEBILIRLIK

ESD ve ESG İlişkisi

ESD çerçevesi, çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) standartlarını tamamen değiştirmek yerine, bunları genişleten ve derinleştiren bir yaklaşım sunar. Geleneksel ESG değerlendirmeleri çoğunlukla mevcut durumu ve geçmiş performansı değerlendirirken, ESD gelecek odaklı bir perspektif sağlar.

ESD, ESG’nin E (Çevresel) boyutunu yeni sürdürülebilirlik fırsatlarını belirleyerek tamamlar. Sosyal açıdan (S) ise, toplumsal değişimlerin öncü göstergelerini yakalayarak sosyal etki değerlendirmelerini geliştirir. Yönetişim perspektifinde (G), ileriye dönük stratejik planlama kapasitelerini güçlendirir. ESG stratejisi ve finansal strateji ayrı değildir; aynı süreklilikte var olmalı ve bu şekilde ele alınmalıdır. İklim, teknoloji, jeopolitik ve sosyal istikrarsızlık gibi çoklu, örtüşen risklerin uzun vadeli dayanıklılığı nasıl şekillendirdiğini anlamamıza yardımcı olur.

ESG ile Farkları ve Tamamlayıcılığı

ESD kavramı ilk bakışta, kurumsal sürdürülebilirlik denince akla gelen ESG (Environmental, Social, Governance – Çevresel, Sosyal, Yönetişim) çerçevesine benzetilebilir. Gerçekten de ESD yaklaşımı, çevresel ve sosyal unsurları bütünüyle kucaklar; ancak bunları daha geniş bir risk ve strateji zemini içine yerleştirir.

Aradaki farkları ve ilişkiyi netleştirmek için ESG ve ESD’yi birkaç boyutta aşağıda bulunan tablo ile karşılaştırmak anlam açısından faydalı olacaktır:

ESD Uygulama Alanları ve Sektörel Perspektifler

ESD merceği, yeşil büyüme odaklı neredeyse tüm sektörlere geleceği erkenden yakalama gücü kazandırır. Aşağıdaki liste, sizler için öne çıkan ESD sektörel alanlarını özetlemektedir:

ESD Uygulama Alanları ve Sektörel Perspektifler

ESD Merceğinden Sektör Analizi Yapmak Neden Önemli?

Bu bahsedilen sektörler aynı anda karbonsuzlaşma, ekonomik dayanıklılık ve kapsayıcı büyümeyi hızlandırıyor. ESD, her alan için hem riskleri hem de dönüştürücü fırsatları netleştirerek stratejik yol haritası oluşturmanızı sağlar.

Nihai ESD Katalizörü Olarak Sürdürülebilirlik

Sürdürülebilirliğin yönlendirdiği yıkım, iki cephede aynı anda işler:

Fiziksel Risk: İklim değişikliği, aşırı hava olayları (kasırgalar, seller, orman yangınları), deniz seviyesinin yükselmesi ve kuraklık gibi fiziksel olaylar aracılığıyla operasyonları, altyapıyı ve tedarik zincirlerini doğrudan bozar.

Geçiş Riski: Toplumun ve politikacıların iklim değişikliğine verdiği tepki, ikinci ve genellikle daha karmaşık bir yıkım cephesi yaratır. Buradan, yeni düzenlemeler (karbon vergileri), teknolojik değişimler (temiz teknolojilerin yükselişi) ve pazar dinamiklerindeki değişimler (tüketici boykotları) anlaşılmalıdır.

Etkili bir ESD çerçevesi, kuruluşların hem fiziksel risklere karşı dayanıklılık geliştirmelerine hem de geçiş ekonomisine stratejik uyum sağlamalarına imkân tanır. Bu yaklaşım sayesinde, enerji piyasalarındaki dalgalanmalar gibi operasyonel riskler, kurum içi öz yeterlilik yatırımlarıyla birer fırsata dönüşür. Aynı zamanda, değişen toplumsal normların ve paydaş beklentilerinin yarattığı soyut riskler, sürdürülebilirliğin temel iş modeline ve kurumsal kültüre entegre edilmesiyle yönetilir.

Türkiye Perspektifinde Nihai ESD Katalizörü Olarak Sürdürülebilirlik

Türkiye’nin iklim risklerine karşı dayanıklı, AB yeşil pazarlarına uyumlu kalabilmesi; ESD yaklaşımıyla fiziksel riskleri operasyonel esnekliğe, geçiş baskılarını ise rekabet avantajına çevirmesine bağlıdır. Bu bağlamda uygulanacak sistematik yaklaşım aşağıda sunulmuștur.

Fiziksel Riskler : Sahada Yaşanan Darbeler

Aşırı Hava Olayları – 2021’de Akdeniz kıyılarında yaşanan mega-yangınlar 1,8 milyon dekarlık alanı etkilerken tarım ve turizm gelirlerinde milyarlarca ₺ kayba yol açtı. 2023 Bartın-Kastamonu selleri Karadeniz’in lojistik altyapısında haftalar süren kesintiler yarattı.

Kuraklık ve Su Stresi – Konya Havzası ve GAP bölgesinde yeraltı su seviyeleri son 10 yılda %30’a yakın geriledi; buğday ve pamuk rekoltelerindeki düşüş gıda enflasyonunu tetikliyor.

Deniz Seviyesi ve Kıyı Riski – İklim projeksiyonları, 2050’ye kadar İstanbul ve İzmir’in alçak kıyı şeritlerinde liman ve sanayi bölgelerini etkileyebilecek sel baskınlarında %20-25 artış öngörüyor.

Geçiş Riski : Politika-Pazar Tektonikleri

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması – Türkiye’nin demir-çelik ve çimento ihracatının %40’ı AB’ye yönelik; SKDM 2030’a dek bu sektörlerde ~1,4 milyar € ek maliyet riski doğurabilir.

Ulusal ETS ve İklim Kanunu – 2053 Net-Sıfır hedefi doğrultusunda hazırlanan Emisyon Ticaret Sistemi taslağı, enerji-yoğun işletmelere kademeli karbon fiyatı getirecek; BDDK’nın iklim risk kılavuzu bankaların kredi portföylerinde ‘kahverengi varlık’ indirimi talep ediyor.

Tüketici & Tedarikçi Baskısı – Perakendede yeşil etiketli ürünlere talep %27 artarken, OEM (Original Equipment Manifacturer)’ler yan sanayiden “Kapsam 3” emisyon verisi istiyor; düşük karbonlu sertifikaya sahip olmayan tedarikçiler ihale kaybediyor.

Fırsata Dönüşüm (ESD Merceği)

ESD, şirketlere hem iklim dayanıklılığını güçlendirme hem de geçiş ekonomisinde kazanan olma şansı sunuyor. Turkiye’de ESD merceğinden bakarak şirketler dönüşümlerini sağlayabilirler.

ESD Çerçevesini Operasyonelleştirme

ESD çerçevesini pratik değere dönüştürmek, onu mevcut kurumsal yapılara ve süreçlere entegre etmeyi gerektirir. Geleneksel Kurumsal Risk Yönetimi (ERM) çerçeveleri, özellikle COSO ve ISO 31000, uyumluluk ve bilinen operasyonel riskleri yönetmede değerli araçlardır.

Ancak, ESD risklerinin dinamik, ileriye dönük ve sistemik doğası karşısında önemli sınırlamalara sahiptirler (geriye dönük olmaları, iç odaklılık, yıkım karşısında yetersizlik). Amaç, bu çerçeveleri atmak değil, ESD ilkelerini temel alarak onları güçlendirmek ve 21. yüzyılın zorluklarına uygun hale getirmektir.

ESD’yi ERM’ye entegre etmek, mevcut yapıları temelden değiştirmek yerine, onlara stratejik ve ileriye dönük bir katman eklemeyi içerir. Bu, yönetim ve kültür, strateji ve hedef belirleme, performans ve değerlendirme, gözden geçirme ve revizyon gibi ERM’nin temel bileşenlerine ESD ilkelerinin aşılanmasıyla gerçekleştirilir.

Stratejik Öngörü Araç Seti: ESD çerçevesinin “Yükselen” (Y) bileşenini operasyonelleştirme, geleneksel risk analizinin ötesine geçen bir dizi özel araç gerektirir. Bu araçlar şunları içerir:

Ufuk Tarama (Horizon Scanning): PESTLE alanlarında potansiyel değişimin erken göstergeleri olan “zayıf sinyalleri” sistematik olarak aramak için sürekli bir süreçtir.

Senaryo Planlaması (Scenario Planning): Mevcut varsayımlara meydan okuyan 3-4 adet farklı, makul gelecek senaryosu geliştirmeyi içerir. Amaç, geleceği tahmin etmek değil, birden fazla potansiyel gelecekte işe yarayacak sağlam stratejiler geliştirmektir.

Geriye Dönük Modelleme (Backcasting): Arzu edilen bir gelecek durumu tanımlamakla başlar ve ardından bu geleceği bugüne bağlayacak politikaları, kilometre taşlarını ve eylemleri belirlemek için geriye doğru çalışır.

Ölçülemeyeni Ölçmek için İleri Düzey Modeller: ESD riskleri niteliksel olsa da, gelişmiş nicel ve yarı nicel yöntemler karar verme sürecine titizlik katabilir:

Yarı Nicel Risk Değerlendirmesi: Nitel yargıları karşılaştırılabilir metriklere dönüştürmek için yapılandırılmış puanlama sistemlerini (Olasılık/Etki Matrisleri, Hata Türü ve Etkileri Analizi – FMEA) kullanan hibrit bir yaklaşımdır.

Risk Yayılımı için Ağ Analizi: Riskleri birbiriyle bağlantılı bir sistem olarak modeller, risklerin nasıl yayıldığını ve hangi risklerin ağdaki en etkili “düğümler” olduğunu belirler.

Reel Opsiyon Analizi (ROA): Yüksek belirsizlik altındaki stratejik yatırımları değerlendirmek için kullanılır. Bir projenin erteleme, genişletme veya terk etme “seçeneği” gibi yönetsel esnekliğin değerini ölçer. ROA, vaka çalışmalarında görülen proaktif stratejiler için finansal gerekçeyi sağlar.

ESD Çerçevesini Operasyonelleştirme

Türkiye’nin iklim risklerine karşı dayanıklı, AB yeşil pazarlarına uyumlu kalabilmesi; ESD yaklaşımıyla fiziksel riskleri operasyonel esnekliğe, geçiş baskılarını ise rekabet avantajına çevirmesine bağlıdır.

Yönetişim, Liderlik ve ESD’ye Hazır Kültür

ESD çerçevesini başarılı bir şekilde uygulamak, yönetişim yapılarının, liderlik zihniyetinin ve kurumsal kültürün temelden yeniden düzenlenmesini zorunlu kılar.

Yönetim Kurulunun Rolü: İş dünyasındaki yıkımla başa çıkma sorumluluğu, yönetim kurulunun şirketin uzun vadeli değerini koruma yükümlülüğüne dayanır. Yönetim kurulu, risk iştahını belirlemeli, gözetim yapısını iyileştirmeli, yönetim kurulu kompozisyonunu (yıkıcı teknolojiler ve sürdürülebilirlik alanında uzmanlıkla) güçlendirmeli, daha iyi raporlama talep etmeli ve risk farkındalığı yüksek bir kültürü teşvik etmelidir.

Bilişsel Önyargıların Üstesinden Gelmek: Liderleri yıkıcı tehditleri tanımaktan alıkoyan en büyük engellerden biri, bilişsel önyargılardır (doğrulama önyargısı, statüko yanılsaması, grup düşüncesi, iyimserlik önyargısı, kayıptan kaçınma). Bu önyargıların üstesinden gelmek için merceği genişletmek, varsayımlara meydan okumak, çeşitliliği kucaklamak ve yapılandırılmış yöntemler (Delphi metodu) kullanmak önemlidir. Başarısızlığı cezalandıran hiyerarşik bir kültür yerine, merakı, psikolojik güvenliği ve “akıllı başarısızlığı” ödüllendiren bir kültür bu önyargıları azaltacaktır.

Politika ve Strateji Önerileri

ESD çerçevesi, iş dünyası ve kamu politikası için geleceğe dönük, yenilikçi ve kapsayıcı bir yol haritası sunar.

Ulusal Düzeyde Öneriler: ESD değerlendirme çerçevelerinin geliştirilmesi ve Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) raporlamasına entegrasyonu öncelikli olmalıdır. Orta vadede ESD izleme sistemlerinin uygulanması ve inovasyon merkezlerinin kurulması, uzun vadede ise küresel ESD uygulamasında liderlik hedeflenmelidir.

Kurumsal Düzeyde Stratejiler: Şirketler, ESD materyallik değerlendirmeleri yaparak işletmelerini etkileyebilecek yükselen, stratejik ve yıkıcı faktörleri analiz etmelidir. İnovasyon laboratuvarlarının kurulması, bu faktörlerin sistematik olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi için kritik öneme sahiptir. Psikolojik güvenlik ve akıllı başarısızlık kültürü teşvik edilmelidir.

Finansal Sektör İçin Öneriler: Finansal kurumlar, ESD odaklı yatırım kriterleri geliştirerek sürdürülebilir finans ürünlerini çeşitlendirmelidir. İklim eylemi planlarının ekonomik faydaları (2030 yılına kadar 26 milyon iş yaratma, küresel ekonomiye 43 trilyon USD katkı potansiyeli) bu alandaki yatırımların önemini vurgulamaktadır.

Uluslararası İşbirliği Çerçevesi: AB Yeşil Mutabakatı gibi kapsamlı yaklaşımlar, ESD çerçevesinin uluslararası düzeyde uygulanması için değerli bir model sunmaktadır.

Genel olarak, erken uyarı sistemleri kurulmalı, ESG stratejileri ESD çerçevesiyle bütünleştirilmeli, yöneticiler ve politika yapıcılar için ESD konusunda eğitim ve kapasite geliştirme programları düzenlenmeli, kamu-özel sektör işbirlikleri teşvik edilmeli, ESD’nin etkilerini ölçmek için yeni metrikler ve raporlama standartları geliştirilmeli ve kapsayıcı inovasyon ve tedarik zinciri yönetimi desteklenmelidir.

ESD’nin Sürdürülebilir Kalkınma ve Yeşil Dönüşüm ile İlişkisi

Sürdürülebilir kalkınma ve yeşil dönüşüm hedefleri, ancak doğru bir stratejik vizyonla hayata geçirilebilir. İşte ESD (Emerging, Strategic, Disruptive) kavramı, tam da bu vizyonu sunan modern bir yönetim çerçevesi olarak öne çıkıyor.

ESD yaklaşımı, her şeyden önce iklim değişikliği gibi Yükselen (Emerging) ve Yıkıcı (Disruptive) riskleri merkezine alır. Bu riskler, artık yalnızca çevresel birer sorun değil; aynı zamanda ekonomik istikrarı, toplumsal dengeyi ve hatta ulusal güvenliği tehdit eden unsurlardır. ESD, bu büyük dönüşümleri önceden görmeyi ve yönetmeyi hedefler. Yeşil dönüşümün tetiklediği elektrikli araçlar veya döngüsel ekonomi gibi yıkıcı inovasyonlar, bu yaklaşımda birer tehdit değil, stratejik birer fırsat olarak ele alınır.

Yaklaşımın Stratejik (Strategic) boyutu ise sürdürülebilirlik hedeflerinin kağıt üzerinde kalmasını engeller. ESD, BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları gibi hedefleri “kutucuk doldurma” faaliyetinden çıkarır ve kurumun Ar-Ge, finans, operasyon gibi temel iş süreçlerine entegre eder. Böylece sürdürülebilirlik, bir raporlama konusundan çıkıp somut bir dönüşüm programına ve rekabet avantajına dönüşür.

Aynı zamanda ESD, iklim adaleti, iş gücünün dönüşümü ve otomasyonun sosyal etkileri gibi toplumsal boyutları da göz ardı etmez. Uzun vadeli toplumsal dirençliliği ve refahı güvence altına almayı amaçlar.

Sonuç ve Gelecek Perspektifleri

ESD çerçevesi, geleneksel sürdürülebilirlik değerlendirmelerinin sınırlarını aşarak gelecek odaklı, dinamik ve entegre bir yaklaşım sunar. Türkiye’nin mevcut politika ortamı ve yasal altyapısı (İklim Yasası, Yeşil Mutabakat Eylem Planı, İklim Değişikliği Eylem Planları, Sıfır Atık Girişimi) bu çerçevenin başarılı uygulanması için uygun koşulları sağlamaktadır.

Yükselen faktörlerin erken tanımlanması, stratejik düşüncenin sistematik entegrasyonu ve yıkıcı değişimlere hazırlık, organizasyonların ve ülkelerin sürdürülebilir gelecek inşasında kritik avantajlar sağlayacaktır. ESD çerçevesi belli ki ileride ESG kavramının genişletilmesinde aktif olarak kullanılacak; o yüzden ESD’nin şimdiden benimsenmesi, Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmasında ve küresel sürdürülebilirlik liderliğinde önemli rol oynayabilir.

Bu dönüşüm sürecinin başarısı, kamu-özel sektör işbirliği, uluslararası koordinasyon ve sürekli inovasyon kültürünün geliştirilmesine bağlıdır. ESD çerçevesi, bu kapsamlı dönüşümün rehber ilkeleri ve uygulama metodolojisi olarak sürdürülebilir geleceğin inşasında merkezi rol oynayabilir.

ESG yerini ESD ye mi bırakıyor? şeklinde sorular illa ki olacaktır. ESG, kurumsal sürdürülebilirliğin çevresel, sosyal ve yönetişim boyutlarını disipline eden temel çerçeve olarak önemini korurken, ESD bu yapının üstüne stratejik bir “erken uyarı ve fırsat tasarımı” katmanı ekliyor. Başka bir deyişle, ESG hâlâ işletmelerin sorumlu ve şeffaf davranmasını sağlayan zemin; ESD ise bu zemini, yükselen trendleri (Emerging), uzun vadeli rekabet stratejilerini (Strategic) ve yıkıcı inovasyonları (Disruptive) bütünleştirerek geleceğe uyumlu bir dönüşüm yol haritasına dönüştürüyor. Dolayısıyla ESG tamamen yerini ESD’ye bırakmıyor; ESD, ESG’nin veri ve denetim temelli omurgasını ileri görüşlü risk yönetimi ve fırsat inovasyonu bakış açısıyla genişleterek sürdürülebilir kalkınma hedeflerini daha proaktif ve rekabetçi bir perspektifle destekliyor.

Sonuç olarak ESD ve sürdürülebilir kalkınma, aynı madalyonun iki yüzüdür. ESD, sürdürülebilirliğin “nasıl” yapılacağını gösteren, onu soyut bir ideal olmaktan çıkarıp somut bir rekabet avantajına dönüştüren stratejik akıldır. Bu sayede hem gezegenin sağlığına hem de kurumların ve ülkelerin gelecekteki rekabet gücüne hizmet eder.

Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki formu doldurunuz

Last modified: 7 Temmuz 2025