Türkiye’nin net sıfır emisyon hedefine ulaşma yolunda önemli bir adım olarak görülen ilk İklim Kanunu Teklifi hazırlandı ve TBMM Çevre Komisyonu’ndan geçti. Ancak teklif, yoğun eleştiriler üzerine geri çekildi. Bu analiz yazısı, teklifin getirdiklerini, yöneltilen eleştirileri ve iyileştirme önerilerini ele almaktadır.
İklim Kanunu Teklifinin Ana Hatları
Teklifin amacı, yeşil büyüme vizyonu ve net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda iklim değişikliğiyle mücadelede sera gazı emisyonlarının azaltılmasını, iklim değişikliğine uyumu ve bu hususlara yönelik planlama ve uygulama araçlarını düzenlemektir.
Teklifte ayrıca ortaya konan ilkeler ise Türkiye’nin net sıfır yolculuğu ve genel amaçlarına ışık tutmakta. Bu ilkeler şu şekilde sıralanıyor:
- Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler ilkesi
- Eşitlik
- İklim adaleti
- İhtiyatlılık
- Katılım
- Entegrasyon
- Sürdürülebilirlik
- Şeffaflık
- Adil geçiş ve ilerleme
Teklifin amaçlanan kapsamına baktığımızda; sera gazı emisyonlarının azaltılması, iklim değişikliğine uyum faaliyetleri, bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesine ilişkin planlama ve uygulama araçlarının yasal ve kurumsal çerçevesinin usul ve esaslarını ve sadece sanayi sektörlerini değil, şehirleri, tarımı, hayvancılığı ve yeşil alanları da koruyan bir yaklaşımı içermekte olduğunu görüyoruz.
Diğer yandan, teklifin uluslararası taahhütlere uyum açısından da, Paris Anlaşması taahhütleri ve Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı (NDC) ile uyumlu bir yasal çerçeve oluşturma amacı taşıdığı belirtiliyor.
Türkiye’deki mevcut iklim mevzuatının genel çerçevesi ile ilgili daha fazla bilgi almak için ”İklim Değişikliği Politikaları ve Yasal Yükümlülükler: Türkiye’deki Güncel Durum (2025)” başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.
Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) Dışındaki Temel Düzenleyici Bileşenler
Teklif, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı İklim Değişikliği Başkanlığı’nın koordinasyon, izleme, raporlama, karbon fiyatlandırması (ETS dahil) düzenleme ve teşvik mekanizmaları geliştirme gibi görevlerini netleştirmiştir. Ulusal ve yerel eylem planlarının hazırlanması öngörülmüştür. Finansal kaynakları iklim dostu yatırımlara yönlendirmek amacıyla Türkiye Yeşil Taksonomisi’nin kurulması da teklifte yer almıştır. Ayrıca, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ile uyum sağlamak amacıyla ulusal bir SKDM kurulabileceği belirtilmiştir.
Aşağıdaki infografik İklim Değişikliği Başkanlığı’nın iklim yasa tasarısına göre görev ve sorumluluklarını göstermektedir.

Ulusal ve Yerel Eylem Planları
Teklif, Ulusal Katkı Beyanı, net sıfır emisyon hedefi ve Başkanlıkça yayımlanan strateji ve eylem planları doğrultusunda sera gazı emisyonlarının azaltılmasını öngörüyor. Her ilde vali başkanlığında, ilgili kurum ve kuruluşların temsilcilerinden oluşan İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulları kurulması ve bu kurulların 31 Aralık 2027 tarihine kadar (Bakanlıkça bir yıl uzatılabilir) Yerel İklim Değişikliği Eylem Planları hazırlaması hükme bağlandı. Böylece iklim değişikliği ile mücadelede hem azaltım hem de uyum planlarının yerel bağlamda ele alınması da hedefleniyor.
Türkiye Yeşil Taksonomisi
Finansal kaynakları iklim dostu yatırımlara yönlendirmeyi kolaylaştırmak amacıyla İklim Değişikliği Başkanlığı tarafından bir Türkiye Yeşil Taksonomisi kurulması ve yürütülmesi de taslak metinde yer alan hususlardan. Fakat Türkiye Yeşil Taksonomi Taslağı’nın halihazırda kamuoyu ile paylaşılmış olduğu göz önüne alındığında kanun metninde taksonomiden hiçbir detaya yer verilmeden bahsedilmiş olması, buna karşın ETS’nin detaylarına yer verilmesi bu kanunun etraflı bir İklim Kanunu olmaktansa ETS’yi düzenleyen hususi bir kanun olduğu izlenimini uyandırıyor.
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM)
Teklif, Türkiye Gümrük Bölgesi’ne ithal edilen malların gömülü sera gazı emisyonlarını ele almak üzere bir ulusal SKDM kurulabileceğini belirtiyor. SKDM’ye ilişkin usul ve esasların Ticaret Bakanlığı tarafından ilgili bakanlıklarla koordineli olarak belirlenmesi öngörülmüş. Bu hüküm, Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ile uyum sağlama çabalarına işaret ediyor.
Teklifin Merkezindeki Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)
Teklifin en kapsamlı ve merkezi unsuru Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) olarak öne çıkmaktadır. Ayrıntıları aşağıdaki başlıklar özelinde inceleyeceğiz.
İşleyiş Mekanizması
Teklif, bir “üst sınır ve ticaret” (cap and trade) prensibine dayanmaktadır.Kapsam dahilindeki tesislerin, Başkanlıktan sera gazı emisyon tahsisatı alması ve doğrulanmış emisyonları kadar emisyon tahsisatını teslim etmesi gerekecek. ETS’nin pilot uygulamasının başlatılması, bu dönemde cezaların indirimli uygulanması ve işletmelere izin almak için 3 yıllık bir uyum süresi tanınması planlandı.
Tahsisatlar
Tahsisatların bir kısmı ücretsiz dağıtılabilirken, bir kısmı açık artırma ile satılabilecektir. Tahsisatlar konusunda oldukça önemli bir nokta da, tahsisatlara getirilen şu güçlü yasal koruma hükmü: Tahsisatlar teminat sözleşmelerine konu edilemez, kamu alacakları için dahi haczedilemez, rehnedilemez, idari mercilerin tasfiye kararlarından etkilenmez, iflas masasına dâhil edilemez ve üzerlerine ihtiyati tedbir konulamaz.
Karbon Kredileri ve Denkleştirme
Başkanlığın, denkleştirme faaliyetlerini düzenlemesi, karbon kredilerinin ETS kapsamında kullanımını belirlemesi ve uluslararası kredi ticareti konusunda politika geliştirmesi öngörülüyor. Ayrıca, gönüllü karbon piyasasında faaliyet gösteren mevcut projelerin de sisteme kaydolma zorunluluğu getirilecek.
Piyasa Gözetimi
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) ve piyasa işletmecisinin (EPİAŞ) piyasa gözetim ve denetiminde rol alması, Elektrik Piyasası Kanunu’nun ilgili hükümlerinin saklı tutulması planlandı. Ayrıca bir Karbon Piyasası Kurulu oluşturulması da öngörülüyor.
Aşağıdaki infografikte İklim Yasa Tasarısına göre ETS’nin işleyiş mekanizması yer almaktadır.

Yukarıda çıkardığımız başlıklar altında teklifin yapısı incelendiğinde, ETS ile ilgili hükümlerin kapsamlı bir şekilde ele alınması, teklifin büyük ölçüde bu mekanizma etrafında şekillendiğini göstermektedir. Tahsisatlara sağlanan güçlü yasal korumalar, finansal ve endüstriyel aktörler için istikrarlı ve öngörülebilir bir piyasa yaratma hedefini de ortaya koyuyor.
SKDM’ye yapılan açık atıflar, temel motivasyonlardan birinin salt ulusal iklim hedeflerinden ziyade, AB gereklilikleri (SKDM) ile uyum sağlayarak ihracat rekabet gücünü korumak olduğunu akıllara getiriyor. Karbon Piyasası Kurulu gibi özel organların kurulması planı da karbon piyasası mekanizmasının merkeziliğini pekiştiriyor. Sonuç olarak, teklifin mimarisi büyük ölçüde ETS etrafında şekillenmiş görünüyor. Bu durum, muhtemelen önemli ölçüde dış ekonomik baskılar (SKDM) ve piyasa temelli bir felsefe tarafından yönlendirilmiş, bütüncül ve bilime dayalı bir ulusal karbonsuzlaşma stratejisinden ziyade, bu mekanizmanın kurulmasına odaklanmış. Diğer unsurların ise daha ikincil bir anlayışla veya daha az ele alındığı ve kanun metnine de buna göre işlendiği görünüyor.
Eleştirel Bir Değerlendirme: İklim Kanunu mu, Yoksa ETS Yetkilendirme Yasası mı?
Teklifin en önemli eleştiri noktalarından biri, ara dönemler (örneğin 2030) için yasal olarak bağlayıcı, mutlak emisyon azaltım hedefleri içermemesidir. Gerçek bir iklim kanununun açık ve zorunlu azaltım patikaları gerektirdiği savunulabilir. Bu eksiklikleri şöyle sıralayabiliriz:
- Fosil Yakıtlardan Çıkış Stratejisinin Eksikliği: Özellikle kömürden çıkışa yönelik herhangi bir plan, takvim veya hedef içermemesi, net sıfır hedefleriyle çelişmektedir.
- Sektörel Karbonsuzlaşmadaki Belirsizlik: ETS kapsamı dışındaki (örneğin, genellikle tamamlayıcı politikalara ihtiyaç duyan ulaşım, tarım, binalar) kilit sektörler için ayrıntılı, bağlayıcı karbonsuzlaşma yolları sunulmamaktadır.
- Yetersiz Uyum ve Dirençlilik Önlemleri: Teklifte uyumdan bahsedilmesine rağmen, ilgili hükümlerin (örneğin, yerel planlar, risk değerlendirmeleri) ETS odağına kıyasla yeterince ayrıntılı, finanse edilmiş veya entegre olup olmadığı da sorgulanan konular arasında. Tarım, su kaynakları ve ekosistemlerin iklim etkilerinden korunmasına yeterince odaklanılmadığına dair eleştiriler de bulunuyor. Ayrıca, iklim değişikliğinin halk sağlığı üzerindeki etkilerine yönelik önlemlerin eksikliği de özellikle vurgulanmalı.
ETS İkilemi: Potansiyel ve Tuzaklar
İyi tasarlanmış bir ETS’nin teorik ve pratik faydaları diğer ulusal ve bölgesel ETS uygulamalarında da görülüyor. Bunlara örnek olarak maliyet-etkin emisyon azaltımı, düşük karbonlu yatırımları teşvik etme, gelir yaratma ve uluslararası karbon fiyatlandırmasıyla (AB ETS/SKDM gibi) uyum sağlama gibi faydalar gösterilebilir. Bu olumlu etkiler nedeniyle de ETS’lerin giderek yaygınlaştığı gözlemleniyor. Ancak iyi tasarlanmaksızın ortaya konan ETS’ler de bazı riskleri beraberinde getirmektedir. Ülkemizde kurulmakta olan ETS için de dikkate alınması gereken ve paydaşlar tarafından sıklıkla dile getirilen eleştirilerden bazıları aşağıdaki gibi özetlenebilir:
- Düşük Kararlılık/Karbon Fiyatı Riski: Katı bir genel emisyon tavanı (bağlayıcı hedeflerin eksikliğiyle bağlantılı olarak) olmadan, ETS’nin tahsisat fazlasına ve düşük bir karbon fiyatına yol açarak önemli bir azaltımı teşvik edemeyeceği endişesi göz ardı edilmemeli.
- Kirliliğin Metalaştırılması: ETS’nin, emisyonları azaltmayı garanti etmek yerine öncelikle “kirletme hakkını” alıp satmak için bir piyasa yarattığı ve potansiyel olarak daha zengin şirketlerin karbonsuzlaşmak yerine uyum satın almasına olanak tanıdığı (“parası olanın daha fazla kirletme hakkı”) eleştirisi tartışılmalıdır. Bu durum, “kirleten öder” ilkesinden “kirleten kirletmek için öder” anlayışına bir kayma olarak çerçevelenebilir.
- Denkleştirme Boşlukları: “Denkleştirme” mekanizması etrafındaki endişeler analiz edilmelidir. Bu mekanizmanın, şirketlerin potansiyel olarak sorgulanabilir denkleştirme projelerine (örneğin, ağaç dikme) yatırım yaparak gerçek emisyon kesintilerinden kaçınmalarına izin verebileceği endişelerini beraberinde getireceğinin altını çizmek gerekir.
- ETS’nin Birincil Odak Olması: ETS’ye yapılan yoğun vurgunun, diğer gerekli iklim politikalarını (hedefler, sektörel planlar, adil geçiş) geri plana ittiği argümanı yinelenmelidir.
Kanunun “yeşil büyüme” ve net sıfır hedeflemesine rağmen, bağlayıcı hedefler ve bir fosil yakıt çıkış planı içermemesi dikkat çekici. Belirtilen üst düzey hedefler (yeşil büyüme ve net sıfır gibi) ile seçilen ve ihmal edilen spesifik politika araçları arasında temel bir kopukluk bulunuyor.
Dolayısıyla, teklif, “yeşil büyüme” dilinin benimsendiği ancak temel mekanizmanın (ETS) ve eksikliklerin (hedefler, çıkış planı) Türkiye’yi daha yavaş, daha az iddialı bir geçiş yoluna kilitleme riski taşıdığı, potansiyel olarak uzun vadeli iklim zorunlulukları yerine kısa vadeli ekonomik ayarlamaları önceliklendirdiği bir paradoksu bünyesinde barındırmaktadır.
Adil Geçiş Eksikliği: Söylem ve Gerçeklik
Teklif metninde “adil geçiş” kavramının bir ilke olarak yer aldığı görülüyor. Ancak bu durum, STK’lar ve uzmanlar tarafından sürekli olarak dile getirilen, etkilenen işçiler ve topluluklar için somut mekanizmaların, özel fon akışlarının, sosyal koruma politikalarının veya yeniden eğitim programlarının tamamen eksik olduğu yönündeki eleştirilerle keskin bir tezat oluşturmaktadır. O yüzden, burada oluşan söylem ve eylem boşluğunu düzeltecek birkaç hamleyi sıraladık:
Sosyo-Ekonomik Etkiler ve Gelir Tahsisi
- Kırılgan Gruplar: Fosil yakıta bağımlı sektörlerdeki işçiler (örneğin kömür madencileri), değişikliklerle karşı karşıya kalan tarım toplulukları ve destek olmaksızın artan enerji maliyetleriyle potansiyel olarak yük altında kalacak düşük gelirli haneler üzerindeki olası olumsuz etkiler tartışılmalı. Geleneksel/küçük ölçekli çiftçiler üzerindeki etkilere ilişkin endişeler dikkate alınmalı.
- ETS Gelir Tahsisi: ETS’den (örneğin, tahsisatların açık artırmasından) elde edilecek potansiyel gelirlerin, etkilenen toplulukları desteklemek veya adil geçiş önlemlerini finanse etmek için açıkça ayrılmadığı yönündeki eleştiri vurgulanmalıdır. Gelirlerin sosyal eşitliği ele almak yerine öncelikle özel sektörün yeşil dönüşümüne fayda sağlayabileceği endişesi dile getirilmelidir.
- İklim Adaleti Endişeleri: Adil geçiş önlemlerinin eksikliği, iklim eyleminin yüklerinin ve faydalarının adil bir şekilde dağıtılmasını gerektiren iklim adaletini ele almada bir başarısızlık olarak görülebilir. Bireylerin iklim etkileri nedeniyle maruz kaldığı kayıp ve zararların, potansiyel olarak ETS gelirleriyle finanse edilen bir mekanizma ile karşılanması gerektiği belirtilmelidir.
Adil geçişin bir ilke olarak belirtilmesi, ancak herhangi bir operasyonel ayrıntı, finansman veya temel ETS mekanizmasıyla entegrasyonunun bulunmaması dikkat çekicidir. ETS gelirlerinin adil geçişe yönlendirilmemesi, bu konunun politika tasarımının temel ve entegre bir hedefi olmadığını gösteriyor. Teklifin ETS piyasa yapısını titizlikle detaylandırması, ancak adil geçiş için karşılaştırılabilir bir ayrıntı sunmaması, bu dengesizliği ortaya koymaktadır. ETS gelirlerini (potansiyel bir finansman kaynağı) adil geçiş ihtiyaçlarına bağlamadaki başarısızlık, kasıtlı bir seçimi veya ihmali düşündürmekte, piyasa kurulumunu ve potansiyel olarak endüstri desteğini sosyal eşitliğin önüne koymaktadır.
Bu örüntü, adil geçişin, politika tasarımının temel, entegre bir hedefi olmaktan ziyade, muhtemelen uluslararası söyleme (örneğin, Paris Anlaşması önsözü, ILO kılavuzları) retorik bir gönderme olarak dahil edildiğini düşündürüyor. Odak noktası, karbon fiyatlandırmasının ekonomik/teknik yönlerinde kalmış, sosyal boyut ikincil veya ayrı olarak ele alınmıştır. Sonuç olarak teklif, adil geçişi iklim eyleminin ayrılmaz bir bileşeni olarak değil, meşruiyet için bahsedilen çevresel bir kavram olarak ele almış, önerilen geçişin sosyo-ekonomik sonuçlarına ilişkin önemli bir kör nokta ortaya koymuş ve eşitlik ve iklim adaleti iddialarını zayıflatmış gözüküyor.
Gerçeği Kurgudan Ayırmak: Sosyal Medya Anlatıları ve Kamuoyu Tartışması
Sosyal medyada dolaşan ve teklif metninde yer almayan seyahat hakkının kısıtlanması, yapay et/böcek tüketimi zorunluluğu, hayvancılığın yasaklanması gibi iddiaların gerçekle ilgisi yoktur. Teklifin endüstriyel emisyonlara, ETS’ye ve ilgili kurumsal çerçevelere odaklandığının altı çizilmelidir. Komplo teorilerinin, çevre STK’ları ve uzmanlar tarafından dile getirilen meşru eleştirileri gölgeleyebileceği unutulmamalıdır. Taslak hazırlama sürecindeki şeffaflık ve paydaş katılımı eksikliği, şüpheyi körüklemiştir.
Geri Çekilme: Nedenler ve Sonuçlar
Genel olarak kamuoyu ve uzmanlar tarafından dile getirilen ve toplu olarak geri çekilme baskısına yol açan ana nedenler aşağıdaki gibi listelenebilir:
- Gerçek emisyon kesintileri yerine ETS/Karbon Ticaretine aşırı odaklanma.
- Bağlayıcı mutlak emisyon azaltım hedeflerinin eksikliği.
- Fosil yakıt (özellikle kömür) çıkış planının olmaması.
- Adil Geçişin yetersiz seviyede ve yüzeysel olarak ele alınması.
- Taslak hazırlama sürecinde yetersiz paydaş katılımı ve şeffaflık eksikliği.
- Tarım/küçük çiftçiler gibi belirli sektörler üzerindeki etkilere ilişkin endişeler.
- Uyum, dirençlilik ve halk sağlığına yetersiz odaklanma.
- Kamu/çevre yararı yerine kurumsal/sermaye çıkarlarına hizmet ettiği görüşü.
Türkiye’nin İklim Hedefleri ve Politikası İçin Etkiler
Teklifin eksikliklerinin ve ardından geri çekilmesinin, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi ve Paris Anlaşması taahhütleri (NDC) konusundaki güvenilirliğine zarar verebileceği tartışılan konular arasında. Bu durum, beyan edilen hedefler ile gerekli politikaları uygulama konusunda siyasi irade ve kapasite arasındaki potansiyel bir boşluğa işaret ediyor. Burada, Türkiye’nin dünyanın en fazla sera gazı salan 20 ülkesi arasında yer aldığı gerçeği göz ardı edilmemeli.
- Yasal Gecikme ve Erteleme: Geri çekilme, iklim eylemi için kapsamlı bir yasal çerçeve oluşturulmasında önemli bir gecikme olarak çerçevelenmelidir. Bu durum, SKDM uyumu için gereken ETS dahil olmak üzere, kritik önlemlerin uygulama takvimini ertelemektedir.
- İyileştirme Fırsatı: Geri çekilmenin, alınan eleştirilere dayanarak daha sağlam, kapsayıcı ve etkili bir iklim kanunu geliştirmek için bir fırsat olduğu da bir gerçek. Doğayı gerçekten koruyan ve paydaş girdilerini içeren revize edilmiş bir yasa çağrıları dikkate alınmalı.
- Gelecekteki Politika Yönü Belirsizliği: Türkiye’nin iklim politikasının gelecekteki yönü konusunda yaratılan belirsizlik tartışılmalı. Revize edilmiş bir yasa tasarısı temel eleştirileri ele alacak mı, yoksa gelecekteki girişimler benzer şekilde dar ve ETS odaklı bir yaklaşıma mı dönecek?
Sonuç: Çıkarılan Dersler ve Türk İklim Politikası İçin İleriye Giden Yol
Tekliften çıkarımlar ve alınması gereken dersler kısaca şöyle özetlenebilir:
- Geri çekilen “İklim Kanunu Teklifi”, kapsamlı bir iklim kanunundan ziyade temelde bir ETS yetkilendirme yasası niteliğindeydi.
- Teklif; bağlayıcı hedeflerin olmaması, fosil yakıttan çıkış planının bulunmaması ve ilke olarak bahsedilmesine rağmen adil geçişe yönelik yüzeysel bir yaklaşım gibi kritik eksikliklerden muzdaripti.
- Taslak hazırlama süreci yeterli şeffaflık ve paydaş katılımından yoksundu, bu da meşruiyet sorunlarına katkıda bulundu.
- Yanlış bilgilerle gölgelenmiş olsa da, geri çekilme öncelikle geniş bir yelpazedeki güvenilir aktörlerden gelen esaslı eleştiriler tarafından yönlendirildi.
Gelecekteki Sağlam Bir İklim Kanunu İçin Öneriler
Analiz ve tespit edilen eksikliklere dayanarak, Türkiye’de gelecekteki herhangi bir iklim mevzuatı için temel unsurlar şunları içermeli:
- Bilime Dayalı, Bağlayıcı Hedefler: 1.5°C hedefi ve 2053 net sıfır hedefi ile tutarlı olarak ara dönemler (örneğin 2030, 2035, 2040) için iddialı, mutlak emisyon azaltım hedefleri yasal olarak zorunlu kılınmalıdır.
- Net Fosil Yakıttan Çıkış Stratejisi: Başta kömür olmak üzere tüm fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılması için net kilometre taşları içeren somut, zaman çizelgesine bağlanmış bir plan dahil edilmelidir.
- Entegre Adil Geçiş Politikaları: Adil geçiş ilkeleri özel kurumsal yapılar, finansman mekanizmaları (potansiyel olarak ETS gelirleriyle bağlantılı), sosyal güvenlik ağları ve etkilenen bölgeler, işçiler ve topluluklar için hedeflenmiş destek ile bütünleştirilmelidir. ETS gelirlerinin sadece sanayiye değil, topluma fayda sağlaması güvence altına alınmalıdır.
- Anlamlı Paydaş Katılımı ve Şeffaflık: Sivil toplum, bilimsel uzmanlar, etkilenen topluluklar ve çeşitli paydaşların iklim politikalarının tasarımına, uygulanmasına ve izlenmesine dahil edilmesi için resmi, kapsayıcı süreçler oluşturulmalıdır.
- Sağlam İzleme ve Hesap Verebilirlik: Güçlü izleme, raporlama ve doğrulama (MRV) sistemleri ve net hesap verebilirlik çerçeveleri uygulanmalıdır.
Özetle bu yasama süreci ve yürürlüğe girecek olan kanun ile Türkiye’nin bu deneyimden ders çıkarması ve ulusal hedeflerini ve uluslararası sorumluluklarını karşılayabilecek gerçekten etkili, adil ve katılımcı bir iklim mevzuatı geliştirmesi için kritik bir fırsat sunduğunu vurgulamak gerekir. Bundan sonra seçilecek yol, Türkiye’nin iklim ve ekonomisinin geleceği için hayati önem taşıyacaktır.
Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki formu doldurunuz