2024 Sürdürülebilirlik Almanağında Yerinizi Alın!
Türkiye'nin İlk İklim Kanunu: Yeşil Dönüşümde Yeni Bir Çağ

Türkiye’nin İlk İklim Kanunu: Yeşil Dönüşümde Yeni Bir Çağ

Yazar 9:34 am İklim Değişikliği, Trend

Son güncelleme: 06 Temmuz 2025

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından 2 Temmuz 2025 tarihinde kabul edilerek yasalaşan Türkiye’nin ilk İklim Kanunu, ülkenin iklim değişikliğiyle mücadelesinde tarihi bir dönüm noktası teşkil etmektedir.

Bu kapsamlı yasal düzenleme, Türkiye’nin Ekim 2021’de onayladığı Paris Anlaşması ve Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilen 2053 net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda ulusal bir yasal altyapı oluşturmayı amaçlamaktadır. Kanun, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyum faaliyetlerini düzenleyen bütüncül bir çerçeve sunarken, bu süreçte yeni kurumsal yapılar ve piyasa mekanizmaları tesis etmektedir.

Özellikle Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) gibi ekonomik zorunluluklar, bu kanunun çıkışındaki en acil itici güç olarak belirtilmektedir. Bu Kanun, iş dünyası için “sürdürülebilirlik sınırları içinde maksimum kâr” felsefesini yasal zemine oturtarak yeni kurallar getirmektedir.

Kanunun İçeriği ve Kapsamı: Yasal Çerçeve ve Temel İlkeler

İklim Kanunu, iklim değişikliğiyle mücadelede sera gazı emisyonlarının azaltılması, iklim değişikliğine uyum faaliyetleri, bunlara ilişkin planlama ve uygulama araçları, finansman mekanizmaları, izin ve denetim süreçleri ile yasal/kurumsal çerçevenin usul ve esaslarını kapsamaktadır. Kanun, Türk mevzuatına “adil geçiş”, “emisyon ticaret sistemi (ETS)”, “denkleştirme” ve “iklim adaleti” gibi birçok yeni tanım ve kavramı kazandırmıştır.

Kanun, Türkiye’nin iklim politikası için genel ilkeler belirlemektedir. Buna göre, iklim değişikliğiyle mücadelede “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi dikkate alınarak; eşitlik, iklim adaleti, ihtiyatlılık, katılım, entegrasyon, sürdürülebilirlik, şeffaflık, adil geçiş ve ilerleme yaklaşımları esas alınacaktır. Bu ilkeler, Türkiye’nin iklim politikasının temel yönelimini ortaya koymaktadır.

Kurumsal Yapılanma: Merkezi ve Yerel Yönetişim

Kanun, iklim politikalarının yürütülmesinde merkeziyetçi bir yönetişim modeli kurmaktadır. Bu modelin merkezinde, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bünyesinde kurulu İklim Değişikliği Başkanlığı yer almaktadır. Başkanlığın başlıca görev ve sorumlulukları şunlardır:

  • Ulusal iklim politikalarını koordine etmek ve kurumlar arası koordinasyonu sağlamak.
  • Emisyon Ticaret Sistemi’ni (ETS) kurmak ve yönetmek, tahsisat planlaması ve dağıtımını yapmak.
  • Emisyonların izleme, raporlama ve doğrulama (MRV) süreçlerini denetlemek.
  • Ulusal strateji ve eylem planlarını hazırlamak ve uygulamak.
  • Karbon fiyatlandırmasına ilişkin piyasa mekanizmalarını düzenlemek.
  • Gerekli gördüğü her türlü bilgi ve belgeyi kamu veya özel tüm kurumlardan doğrudan talep etmek. Bu geniş yetkilerle donatılan Başkanlık, aynı zamanda 10 milyon Türk Lirası başlangıç sermayesiyle bir döner sermaye işletmesi kurma yetkisine de sahiptir ve bu miktar Cumhurbaşkanı kararıyla 5 katına kadar artırılabilecektir.

Kanun, iklim eylemlerini ulusal düzeyden yerel düzeye taşımak amacıyla İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurullarının kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bu kurullar, her ilde vali başkanlığında toplanacak ve yerel yönetimler ile ilgili kurum ve kuruluşların temsilcilerinden oluşacaktır. Kurulların temel görevi, her ilin kendi koşullarına özgü Yerel İklim Değişikliği Eylem Planları‘nı hazırlamak ve bunların uygulanmasını denetlemektir.

Bu planların en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar tamamlanması gerekmektedir, ancak Bakanlığa bu süreyi bir yıla kadar uzatma yetkisi tanınmıştır. TBMM’deki görüşmeler sırasında muhalefetin önergesiyle, yerel eylem planlarının hazırlanmasında “adil geçiş ilkesinin gözetilmesi” şartı kanun metnine eklenmiştir.

Türkiye’deki mevcut iklim mevzuatının genel çerçevesi ile ilgili daha fazla bilgi almak için ”İklim Değişikliği Politikaları ve Yasal Yükümlülükler: Türkiye’deki Güncel Durum (2025)” başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.

Karbon Piyasası Kurulu da kanun kapsamında oluşturulan önemli bir yapıdır. Bu kurul, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı başkanlığında, ilgili bakanlıkların (Enerji ve Tabii Kaynaklar, Hazine ve Maliye, Sanayi ve Teknoloji, Ticaret, Tarım ve Orman, Ulaştırma ve Altyapı) bakan yardımcıları ile Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkan Yardımcısı, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı ve İklim Değişikliği Başkanı’ndan oluşacaktır.

Kurulun görevleri arasında ulusal tahsisat planını onaylamak, ETS piyasasında ücretsiz tahsisatların dağılımına karar vermek, birincil piyasada satışa sunulacak tahsisat miktarını tespit etmek ve denkleştirme işlemlerinin kullanım oranlarını belirlemek yer almaktadır. Kurul toplantılarına, gerektiğinde diğer kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, üniversite ve özel sektör temsilcileri oy hakkı olmaksızın davet edilebilecektir.

Kanun, yeşil dönüşümü yalnızca ekonomi ve sanayi politikalarıyla sınırlamayıp toplumun her kesimine yaymayı hedeflemektedir. Bu kapsamda Millî Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu ile iş birliği içinde, tüm eğitim seviyelerindeki müfredat ve öğretim programları 2026 sonuna kadar güncellenecek; iklim bilimi, sürdürülebilir üretim-tüketim kalıpları ve yeşil iş gücü becerileri ders programlarına entegre edilecektir. Böylece 2030’a dek iş gücü piyasasına katılacak genç nüfusun, düşük karbonlu ekonomi için gerekli yetkinliklerle donatılması amaçlanmaktadır.

Ekonomik Araçlar: Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ve Karbon Piyasası

Türkiye İklim Kanunu’nun en somut ve merkezi unsuru, ulusal bir Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulmasıdır. Bu sistem, uluslararası alanda yaygın olarak kullanılan “üst sınır ve ticaret (cap and trade)” ilkesine dayanmaktadır. Bu mekanizma, kapsama dahil edilen sektörlerdeki toplam sera gazı emisyonları için ulusal bir üst sınır (“tavan”) belirlemeyi ve bu sınır dahilinde işletmelerin kendilerine tahsis edilen veya satın aldıkları emisyon izinlerini (“tahsisat”) alıp satmalarını içermektedir.

ETS’nin kurulması ve düzenlenmesi görevi İklim Değişikliği Başkanlığı’na verilmişken, piyasaların fiili olarak işletilmesi sorumluluğu Enerji Piyasaları İşletme Anonim Şirketi’ne (EPİAŞ) devredilmiştir.

Uygulamanın aşamalı olarak yapılması planlanmaktadır. Süreç, cezaların indirimli uygulanacağı bir pilot uygulama dönemiyle 2026 yılında başlayacaktır. Pilot dönem boyunca, yasanın yükümlülüklerini yerine getirmeyen işletmelere kesilecek idari para cezaları %80 indirimli (dörtte bir oranında) uygulanacaktır.

ETS kapsamına dahil olacak tüm işletmelerin, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 yıl içinde sera gazı emisyon izni alması zorunlu olacaktır. Bu süre, Karbon Piyasası Kurulu tarafından en fazla 2 yıl uzatılabilecektir, yani en geç 2030 yılına kadar ETS’nin tam işletime geçmiş olması planlanmaktadır. Sistemin ilk aşamada, AB ETS’sine benzer şekilde, enerji ve sanayi sektörlerindeki yüksek emisyonlu tesislere odaklanması beklenmektedir.

Tahsisatların dağıtımı hem ücretsiz olarak hem de açık artırma yoluyla satışa olanak tanımaktadır. Kanun, tahsisatlara olağanüstü güçlü yasal koruma sağlamaktadır: Tahsisatlar, “kamu alacakları için dahi haczedilemez, rehnedilemez, iflas masasına dahil edilemez ve üzerlerine ihtiyati tedbir konulamaz” hükmüyle neredeyse dokunulmaz bir finansal varlık statüsüne yükseltilmiştir. Bu, piyasa oyuncularına güven verirken, “kirleten öder” ilkesini zayıflatabileceği eleştirilerine neden olmaktadır.

Emisyon Ticaret Sistemi ile ilgili daha fazla bilgi almak için ”AB Emisyon Ticaret Sistemi 2 (ETS 2): Kapsamlı Bir Bakış ve ETS 1 ile Farkları” başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.

ETS’nin temelini, güvenilir veri akışını sağlayan İzleme, Raporlama ve Doğrulama (MRV) mekanizması oluşturmaktadır. Kapsamdaki işletmeler, sera gazı emisyonlarını sürekli izleyecek, yıllık raporlayacak ve bağımsız kuruluşlara doğrulayacaktır. Kanun ayrıca “denkleştirme (offsetting)” mekanizmasına da izin vermektedir. Bu sistem, şirketlerin kendi emisyonlarını azaltmak yerine, sistem dışındaki projelerden elde edilen karbon kredilerini satın alarak yükümlülüklerini yerine getirmesine olanak tanır.

İklim Kanunu, ulusal bir “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM)” kurulabilmesine de açıkça yetki vermektedir. Bu mekanizmanın asıl stratejik işlevi, AB’nin kendi sınırlarına giren karbon yoğun ürünlerden almayı planladığı vergiye (CBAM) karşı bir yanıt niteliğindedir. Eğer Türkiye kendi içinde AB’ninkine “eşdeğer” bir karbon fiyatlandırma mekanizması uygularsa, Türk ihracatçılarının AB’ye bu vergiyi ödemekten muaf tutulması beklenmektedir. Bu durum, ETS’nin sadece bir çevre politikası aracı olmadığını, aynı zamanda kritik bir jeoekonomik enstrüman olduğunu ortaya koymaktadır.

Türkiye’nin İklim Hedefleriyle İlişkisi ve Sektörel Dönüşüm

Kanunun temel amacı, Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşma yolculuğunda hukuki bir dayanak sağlamaktır. Türkiye, 2023 yılında Birleşmiş Milletler’e sunduğu Güncellenmiş Birinci Ulusal Katkı Beyanı (NDC) ile 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını, “business-as-usual” (BAU) senaryoya kıyasla %41 oranında azaltmayı taahhüt etmiştir.

NDC’ye göre, Türkiye’nin emisyonlarının en geç 2038 yılında tepe noktasına ulaşması hedeflenmektedir. Ancak, bu hedefin “artıştan azaltım” metodolojisine dayanması, 2030’daki mutlak emisyon seviyelerinin bugünden daha yüksek olacağı anlamına geldiği için sivil toplum kuruluşları tarafından “hırs açığı” eleştirilerine neden olmaktadır.

İklim Kanunu ve NDC, Türkiye ekonomisinin tamamını kapsayan bir sektörel dönüşüm öngörmektedir.

  • Enerji Sektörü: Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonlarının en büyük payına sahip olan enerji sektörü, dekarbonizasyon çabalarının merkezindedir. 2022 itibarıyla Türkiye’nin toplam kurulu gücünün %54’ü yenilenebilir kaynaklardan oluşmaktadır. 2030 yılı hedefleri arasında güneş enerjisinde 33 GW, rüzgar enerjisinde 18 GW ve hidroelektrikte 35 GW kurulu güce ulaşmak yer almaktadır. Ayrıca, enerji depolama için 2.1 GW batarya ve yeşil hidrojen üretimi için 1.9 GW elektrolizör kapasitesi hedeflenmektedir.
  • Sanayi Sektörü: Sanayi, hem ETS’nin doğrudan hedefi olması hem de AB’nin SKDM’sinden en çok etkilenecek sektör olması nedeniyle dönüşümün merkezindedir. Kanun, sanayi tesislerinin “daha verimli, daha temiz ve daha rekabetçi” imalat imkanlarına ulaşmasını hedeflemektedir. NDC kapsamında demir-çelik, alüminyum, çimento, kimya, plastik ve gübre gibi sektörler için Yeşil Büyüme Teknoloji Yol Haritaları hazırlanması öngörülmektedir.
  • Ulaştırma Sektörü: Ulaştırma sektörü, özellikle karayolu taşımacılığı, Türkiye’nin emisyonlarında önemli bir paya sahiptir. Temel strateji, yük ve yolcu taşımacılığında karayolunun payını azaltarak demiryolu ve denizyolu gibi daha az emisyonlu modlara kaydırmaktır. Ayrıca, elektrikli ve alternatif yakıtlı araçların kullanımının yaygınlaştırılması ve şarj altyapısının kurulması hedeflenmektedir.
  • Tarım Sektörü:Tarım sektöründe, iklim değişikliğine bağlı aşırı hava olaylarının yol açtığı kayıp ve zararları azaltmak üzere risk değerlendirme, izleme-bilgilendirme ve erken uyarı sistemleri kurulacaktır. Bakanlıkların ortak veri altyapısıyla çiftçiler; kuraklık, don, dolu ve sel riskleri konusunda önceden bilgilendirilecek, iklime dirençli ürün desenine geçiş teşvik edilecektir. Bu önlemler, gıda güvenliğini korurken kırsal geçim kaynaklarının sürekliliğini de güvence altına alınması hedeflenmektedir.
  • Yapılı Çevre ve Atık Yönetimi: Bina ve atık sektörleri, özellikle kentsel alanlarda emisyon azaltımı ve kaynak verimliliği için büyük potansiyel taşımaktadır. Bina sektöründe, enerji verimliliği standartları ve yenilenebilir enerji kullanım zorunluluğu teşvik edilmektedir. Atık sektöründe ise temel hedef, “sıfır atık” uygulamalarını yaygınlaştırarak düzenli depolamaya giden atık miktarını azaltmaktır. NDC, 2035’e kadar kentsel atıkların geri kazanım oranını %60’a yükseltmeyi ve 2053’e kadar ön işlemsiz kentsel atık depolamaya son vermeyi hedeflemektedir.
  • Karbon Yutakları (LULUCF): Kanun ve NDC, atmosferdeki karbonu tutan “yutak” alanların korunması ve artırılmasına özel önem atfetmektedir. Türkiye topraklarının yaklaşık %29.6’sını oluşturan ormanlar, halihazırda ülkenin toplam emisyonlarının önemli bir kısmını dengelemektedir. Politikalar, sürdürülebilir orman yönetimi, ağaçlandırma ve restorasyon yoluyla yutak kapasitesini artırmayı hedeflemektedir.
  • Finansal Akışların Yönlendirilmesi ve Türkiye Yeşil Taksonomisi: İklim Değişikliği Başkanlığı, karbon fiyatlandırmasıyla sağlanacak gelir akışını yeşil yatırımlara yönlendirmek amacıyla “Türkiye Yeşil Taksonomisi”ni hayata geçirecektir. AB taksonomisiyle uyumlu bu sınıflandırma, finans kuruluşlarının hangi faaliyetleri “çevresel olarak sürdürülebilir” kabul edeceğini netleştirecek; ulusal, sektörel ve tematik raporlarla desteklenecektir. Döngüsel ekonomi hedefleri doğrultusunda sıfır atık uygulamaları, ürünlerin yeniden kullanımı, geri dönüşüm ve alternatif hammadde kullanım oranları belirli eşik değerlerle tanımlanacak, böylece sermayenin iklime dirençli projelere yönlendirilmesi kolaylaşacaktır.

Eleştiriler ve Destekleyen Görüşler

İklim Kanunu, hazırlanma sürecinden yasalaşmasına kadar farklı kesimlerden yoğun geri bildirimler almıştır.

Destekleyen görüşler, Türkiye’nin nihayet iklim değişikliğiyle mücadelede yasal bir çerçeve oluşturmasını önemli bir ilerleme olarak değerlendirilmektedir. Özel sektör temsilcileri, bu kanunun karbon fiyatlandırması ve yeşil dönüşüm konularındaki belirsizlikleri azaltacağını ve iş dünyasına istikrar kazandıracağını belirtmektedir. Emisyon Ticaret Sistemi’nin kurulacak olması, özellikle AB’nin SKDM’sine uyum sağlama ve Türkiye’nin rekabet gücünü koruma açısından pozitif olarak değerlendirilmektedir. Bakan Kurum, Kanun sayesinde yeni teknolojiler geliştirme ve temiz enerji yatırımlarını artırma konusunda daha güçlü bir zemine kavuşacağını ifade etmiştir.

Öte yandan, Kanun teklifi ilk gündeme geldiği andan itibaren ciddi eleştirilere de hedef olmuştur. Çevre sivil toplum kuruluşları (STK’lar), meslek odaları ve bazı muhalefet partileri, teklifin iklim krizinin aciliyetine uygun bir içerikte olmadığını savunmuşlardır. En önemli eleştirilerden bazıları şunlardır:

  • Somut Azaltım Hedeflerinin Eksikliği: Kanun metninde 2030 gibi ara dönem için bağlayıcı ve somut bir emisyon azaltım hedefinin bulunmaması en temel eleştirilerden biridir. Uzmanlar, gerçek bir iklim kanununun sadece uzak net sıfır hedefi koymakla kalmayıp, o hedefe varılacak zorunlu azaltım patikalarını da belirlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
  • Fosil Yakıtlardan Çıkış Planının Yokluğu: Kanunda fosil yakıtlardan (özellikle kömürden) çıkış stratejisine dair herhangi bir madde olmaması da eleştirilmiştir.
  • “Karbon Ticareti Kanunu” Yaklaşımı: Yasa teklifi, büyük ölçüde ETS kurulması ve karbon piyasasına odaklandığı için, pek çok çevreci kuruluş tarafından “iklim kanunu değil, karbon ticareti kanunu” olmakla itham edilmiştir. Bu görüşe göre Kanun, “kirleten öder” ilkesini uygulamaktansa “kirleten, parasını verip kirletmeye devam eder” anlayışını getirebilir.
  • Adil Geçiş ve Sosyal Boyutun Zayıflığı: Kanunda “adil geçiş” kavramının ilkelerde tanımlanması olumlu bulunsa da, somut uygulama mekanizmalarının eksik olduğu vurgulanmaktadır. Özellikle kömür madenciliği gibi fosil sektörlerden etkilenecek işçiler ve bölgeler için özel bir fon, teşvik veya yeniden eğitim programı Kanun’da tanımlanmamıştır.

    ETS’den elde edilecek gelirlerin adil geçişi finanse etmeye ayrılacağına dair bir garanti bulunmaması eleştirilmiştir, ancak sonradan İklim Değişikliği Başkanlığı gelirlerinin %10’unun adil geçiş için kullanılabileceğine dair bir hüküm eklenmiştir. Halk sağlığı, iklim göçmenleri ve kırılgan grupların korunması gibi konuların yeterince ele alınmaması da eleştiriler arasındadır.
  • Katılım ve Şeffaflık Eksikliği: Kanun taslağının hazırlanma sürecinde bilim insanlarının, uzmanların ve STK’ların görüşlerine başvurulmadığı, sürecin kapalı kapılar ardında yürütüldüğü belirtilmiştir.

Türkiye’nin ilk İklim Kanunu Tasarısı TBMM Çevre Komisyonu’ndan geçtikten sonra kaleme aldığımız ayrıntılı ve eleştirel değerlendirmemize göz atabilirsiniz. Tam metne buradan ulaşabilirsiniz: Türkiye’nin İlk İklim Kanunu Teklifine Eleştirel Bakış

Uygulama Takvimi ve Yaptırımlar

İklim Kanunu, Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihte yürürlüğe girecek olup, uygulamanın detayları büyük ölçüde ilgili yönetmeliklerle belirlenecektir. Mevzuata ve planlama araçlarına ilişkin hazırlama ve uyarlama yükümlülükleri, ilgili kurum ve kuruluşlarca en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar yerine getirilecektir. Cumhurbaşkanı, bu süreyi bir yıla kadar uzatmaya yetkili olacaktır. Yerel iklim değişikliği eylem planları da aynı şekilde en geç 31 Aralık 2027’ye kadar hazırlanacaktır.

Kanun, getirdiği yükümlülüklerin uygulanmasını sağlamak için kapsamlı denetim ve yaptırım hükümleri içermektedir. İklim Değişikliği Başkanlığı, bu düzenleme kapsamındaki yükümlülüklerin yerine getirilmesini denetleme ve idari yaptırım kararlarını verme yetkisine sahiptir. Çeşitli ihlaller için idari para cezaları belirlenmiştir.

Önemli yaptırımlar şunlardır:

  • Doğrulanmış sera gazı emisyon raporunu süresi içinde sunmayanlara: 500 bin TL’den 5 milyon TL’ye kadar idari para cezası uygulanacaktır. ETS kapsamındaki işletmelere bu cezalar 2 kat uygulanacaktır.
  • Sera gazı emisyon izni almadan faaliyet gösteren işletmelere: Ton başına 5 TL veya toplu olarak 1 milyon TL’den 10 milyon TL’ye kadar idari para cezası verilecektir. Doğrulanmış raporu olmayan işletmeler için bu ceza miktarı 100 bin TL ile 5 milyon TL arasında değişebilecektir.
  • Ozon tabakasını incelten maddeleri kullanan, ithal eden, ticaretini yapan ve piyasaya arz edenlere: 2,5 milyon TL idari para cezası.
  • Florlu sera gazlarını kullanan, ticaretini yapan ve piyasaya arz edenlere: 2,5 milyon TL idari para cezası ve 3 aydan 6 aya kadar Hidroflorokarbon Kontrol Belgesi verilmeyecektir. Hidroflorokarbonları kotasız ve kotayı aşan miktarda ithal edenlere 1 milyon TL ceza ve kota kesintisi uygulanacaktır.
  • ETS kapsamında tahsisat teslim yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere: Teslim edilmeyen her bir tahsisat için, ilgili yılın son 3 ayına ait birincil veya ikincil piyasa ağırlıklı ortalama tahsisat fiyatının 2 katı karşılığına denk gelecek şekilde idari para cezası uygulanacaktır.
  • Kanun kapsamında her bir fiil için uygulanacak idari para cezası miktarı 50 milyon Türk lirasını geçemeyecektir.

Sonuç: Yeşil Dönüşümde İlerlemeler ve Gelişim Alanları

Türkiye’nin ilk İklim Kanunu, ülkeyi kaçınılmaz bir ekonomik ve ekolojik dönüşüm yoluna sokan önemli bir başlangıç noktasıdır. Bu yasal çerçeve; ulusal iklim politikasına bir yön vermeyi, Paris Anlaşması kapsamındaki yükümlülükleri iç hukuka aktarmayı ve 2053 net sıfır hedefine ulaşma yolunda somut araçlar oluşturmayı amaçlamaktadır. Özellikle Emisyon Ticaret Sistemi’nin kurulması ve AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na uyum çabaları, Türkiye’nin uluslararası ticaretteki rekabet gücünü koruma ve yeşil ekonomiye geçiş sürecini hızlandırma potansiyeli taşımaktadır.

Ancak Kanun’un başarısı, büyük ölçüde uygulamanın detaylarına, ETS kapsamında belirlenecek emisyon tavanının sıkılığına ve adil geçiş gibi sosyal boyutların ne ölçüde hayata geçirileceğine bağlı olacaktır. Mevcut eleştiriler, Kanun’un 2030 gibi ara dönemler için bağlayıcı emisyon azaltım hedefleri içermemesi, fosil yakıtlardan çıkış stratejisinin net olmaması ve adil geçiş mekanizmalarının somut finansmanla desteklenmemesi gibi önemli eksikliklere dikkat çekmektedir.

Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine ulaşma yolculuğunda bu Kanunun vazgeçilmez bir araç haline gelmesi için, güçlü kurumsal kapasite, şeffaf takip, sivil toplumun sürece katılımı ve Kanun’da zamanla gerekli iyileştirmelerin yapılması büyük önem taşımaktadır. Bu sayede, kağıt üzerindeki bu çerçeve, sahada etkili bir iklim eylemine dönüşebilir.

Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki formu doldurunuz

Last modified: 6 Temmuz 2025