Küresel ısınmanın etkileri artık her zamankinden daha belirgin. Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Paneli (IPCC)’nin 2022 yılında yayımladığı ”Climate Change 2022: Impacts, Adaptation and Vulnerability” isimli rapor tehlikenin geldiği boyutu gözler önüne seriyor. Rapora göre dünyamızda her zamankinden daha belirsiz mevsimsel sıcaklık ortalamaları, orman yangınları, ekosistemler üzerinde ciddi değişimler, korkunç seller, kuraklıklar, temel ihtiyaç eksiklikleri ve bu eksikliklerden ortaya çıkıp hızla yayılan hastalıklar var. İklim değişikliği nedeni ile su stresi riskinin artması, toprak kalitesinde bozulma ve tarımsal ürünlerde verim düşüklüğü insanların refah seviyesinin dayanağı olan ekonomik faaliyetleri tehlikeye atıyor.
Mevcut finansal sistemin çevre ve iklim üzerindeki etkileri ve derinleşen iklim değişikliğinin ekonomik faaliyetleri olumsuz etkilemesi, özellikle Paris İklim Anlaşması sonrasında finansal sektörlerin daha sürdürülebilir hale getirilmesi için küresel ölçekte çalışmaları hızlandırdı. Avrupa Birliği, 2018 yılında yayımladığı “Sürdürülebilir Finans Eylem Planı Çerçevesi”nde çerçevesinde geliştirdiği stratejiler doğrultusunda adımlarını atmaya devam ediyor. 2020 yılında hayata geçirdiği AB Taksonomisi’ne ilave olarak, henüz görüşmeleri devam eden “Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi”, bu eylem planının önemli parçalarından.
2053 yılında net-sıfır hedefine ulaşmayı taahhüt eden Türkiye açısından da finansal kaynakların sürdürülebilir yatırımlarda değerlendirilmesi ve finansal sistemin iklim değişikliğine bağlı risklere karşı daha dayanıklı hale getirilmesi büyük önem arz ediyor. Dolayısıyla Türkiye’nin üyelik müzakereleri devam ederken, Avrupa Birliği’nde sürdürülebilir finans ile ilgili meydana gelen gelişmeleri yakından takip etmesi ve benzer tedbirleri hızlı bir şekilde hayata geçirmesi gerekiyor. Bu yazımızda, kavramsal olarak “sürdürülebilir finans” konusu ele alındıktan sonra Avrupa Yeşil Mutabakatı (EU Green Deal) ile yakından bağlantılı olan AB Taksonomisi ve AB Yeşil Tahvil Standartları gibi düzenlemeler ele alınacaktır.
Büyük oranda lineer ekonomik modele dayanan ve çevresel riskleri dikkate almayan günümüzün ekonomik modeli, ekonomik kaynaklar üzerinde çok büyük bir baskıya yol açıyor. Artan nüfus ve tüketici davranışlarının değişmesi ile birlikte 1900’lü yılların başında 7 milyar ton olan yıllık kaynak tüketimi, 2005 yılında 60 milyar tonu aştı. 2050 yılında ise 140 milyon tona ulaşması bekleniyor. Mevcut kaynak tüketim eğilimlerinin yol açtığı sorunlar;
Dünyanın bir yıl içerisinde ürettiği biyolojik kaynakların insanlar tarafından yıl içerisinde hangi tarihte tüketildiğini gösteren “Dünya Sınır Limit Aşım Günü”, tüketimde yaşanan anomaliyi göstermesi açısından çarpıcı. 1970 yılında 31 Aralık tarihinde gerçekleşen “Sınır Aşım Günü”, 2022 yılında 28 Temmuz’a kadar geriledi. Diğer bir ifade ile, 2022 yılında üretilen biyolojik kaynakların tamamı yıl bitmeden Temmuz ayı içerisinde tüketildi.
Finansal sistemlerde çevresel ve sosyal risklerin göz ardı edilmesi sonucu ortaya çıkabilecek sorunlar;
Finansal kaynaklar gerçek anlamda sürdürülebilir projelere aktarıldığı takdirde, çevreye ve toplumlara ciddi katkılar sunuyor. Diğer taraftan, fosil yakıtlar gibi iklim değişikliğini daha da derinleştiren ve aynı zamanda ciddi çevresel sorunlara yol açan projelere aktarılan finansal kaynaklar, şiddeti giderek artan ve kronik hale gelen çevresel sorunların giderek artmasına yol açıyor. Bu bağlamda, Shell ve Grameen Bankası örnekleri, finansal kaynakların doğru projelerde değerlendirilmesinin sürdürülebilirlik açısından ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyor.
Ekonomilerin daha sürdürülebilir hale getirilmesi için gerekli yatırımlar yapılmadığı takdirde, çevresel sorunlar ve iklim değişikliğine bağlı felaketler nedeni ile 2030 yılına kadar oluşacak zararların ekonomik boyutunun 290-580 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Sadece 2022 yılının yaz aylarında Pakistan’da meydana gelen sel felaketlerinin neden olduğu zararın boyutu 10 milyar doların çok üzerinde.
Dünya Ekonomi Forumu tarafından yayımlanan 2021 tarihli Financing the Transition to a Net-Zero Future raporuna göre dünya genelinde 2050 yılı net-sıfır hedeflerine ulaşılabilmesi için yaklaşık 50 trilyon $ yatırıma ihtiyaç duyuluyor. Dünya genelinde net-sıfır hedefine sadece kamu kaynakları ile ulaşılması mümkün değil. Bu nedenle, özel kaynakların da sürdürülebilir ekonomik faaliyetlere aktarılmasını sağlayacak şekilde standartların belirlenmesi ve sınıflandırma mekanizmalarının geliştirilmesine gerekiyor.
İngiltere Merkez Bankası’nın meşhur yöneticilerinden Mark Carney’e göre iklim değişikliğine bağlı finansal sistemin işleyişini etkileyecek üç temel risk bulunuyor;
Fiziksel riskler: Akut (siklonlar, kasırgalar ve seller) ve kronik (sıcak hava dalgaları ve su kıtlığı) gibi fiziksel hava olayları, evlere ve organizasyonların varlıklarına zarar vererek tedarik zincirlerinde bozulmalara yol açabilir.
Geçiş riskleri: Düşük emisyonlu ve daha az kirliliğe neden olacak yeşil ekonomiye geçişte, getirilen yasal düzenlemelerin etkisi ve tüketici davranışlarının değişmesi ile birlikte varlıkların değerleri düşebilir veya artabilir. Örneğin daha katı emisyon standartlarının getirilmesi, fosil yakıtlarla çalışan araçlara talebi düşüreceğinden bu araçların fiyatlarında düşüş gözlenmesi ihtimali yüksek. Diğer taraftan elektrikli araçlara olan yüksek talep te bu araçların fiyatlarını artırabilir.
Sorumluluk (liability) riskleri: İklim değişikliğine bağlı çevresel felaketlerin artması ile birlikte finansal kuruluşların daha fazla hukuki dava ile karşılaşma ihtimali yükseliyor.
Uluslararası Finans Kuruluşu (International Finance Cooperation)’na göre sürdürülebilir finans “sosyal ve çevresel faktörlerin banka ve finans kuruluşlarının faaliyetlerine entegre edilerek bu kapsamda oluşan risklerin daha iyi yönetilmesi ve bu alanlarda ortaya çıkan fırsatların değerlendirilmesi” olarak tanımlanıyor. Bu tanımdan hareketle, sürdürülebilir finansın sadece risklerden kaçınma strateji olmadığı, aynı zamanda ortaya çıkan yeni iş sahaları sayesinde oluşan fırsatların değerlendirilmesini de kapsadığı ifade edilebilir.
Avrupa Komisyonu’na göre sürdürülebilir finans, finansal sistem içerisinde daha sürdürülebilir ekonomik aktiviteleri hayata geçirmek için çevresel, sosyal ve yönetim (environmental, social and governance (ESG)) kriterlerinin yatırım kararlarının alınma sürecine dahil edilmesidir. Avrupa Birliği politikaları çerçevesinde sürdürülebilir finans ise bir taraftan ekonomik büyümenin desteklenirken, diğer taraftan çevre üzerindeki baskının azaltılması ve sosyal & ekonomik faktörlerinde dikkate alınmasıdır.
Potansiyel yatırımlar, ölçeklerine, konumlarına, hassasiyetlerine ve etki seviyelerine göre “düşük”, “orta” ve “yüksek” riskli olarak sınıflandırılırlar. Herhangi bir üretim faaliyetinin gerçekleşmediği mikrofinans sektörü ile madencilik gibi ağır çevresel sorunlara yol açabilecek olan sektörlere yönelik farklı risk değerlendirme kriterleri uygulanır. Orta seviye riskli olarak görülen KOBİ’ler için ise atık yönetimi, su yönetimi ve emisyon kontrolü gibi finansal değerlendirme kriterleri uygulanır.
Yeşil finans (green finance) ile sürdürülebilir finans arasında bir kapsam farkı bulunuyor. Yeşil finans ile genel anlamda sadece çevresel riskler dikkate alınırken, sürdürülebilir finans kapsamında ESG kriterleri de değerlendirmeye katılıyor. Yeşil finansı (green finance) çerçevesinde, bir taraftan iklim ve çevresel sorunlar ile mücadele için ihtiyaç duyulan finansal kaynakların toplanmasını (greening finance) ve aynı zamanda iklim&çevre ile ilgili finansal risklerin yönetilmesi (green financing) gerekiyor.
Yenilenebilir enerji sistemlerini kurulması ve elektrikli araç üretiminin artırılması gibi temiz teknolojilere yapılan yatırımlar için büyük miktarlarda finansal kaynağa ihtiyaç duyuluyor. Bunun yanında, projelere finansal desteğin sağlanması aşamasında çevresel ve iklimsel risklerin detaylı bir şekilde analiz edilmesi gerekiyor.
Finansal sistemin yeşillenmesi için (greening finance), finansal risk yönetimde iklim ve çevre ile ilgili risklerin değerlendirilebilmesi için yeni araçlar ve prosedürlerin geliştirilmesi gerekiyor. Son yıllarda ülkelerin daha sürdürülebilir bir ekonomik modele geçme arzuları, bu alanda finansal kuruluşların tabi oldukları yasal düzenlemelerin sayısında ciddi bir artışa yol açtı.
UNDP’nin hazırladığı bir rapora göre 2019 yılı itibariyle iklim ve çevre ile ilgili risklere yönelik ortaya konulan tedbirler ve politikaların sayısı 400’ü geçti. Bu nedenle yatırımcıların ve finansal kuruluşların, karar verme süreçlerinde hayata geçen yeni standartlara uyum sağlamaları, hukuki sorunlar ile karşılaşma ihtimalini düşürüyor. Bu çerçevede özellikle orta ve yüksek risk kategorilerindeki projelerin çevre ve iklim riskleri dikkate alınmadan finansal olarak desteklenmeleri mümkün değil. Dünya Bankası tarafından hazırlanan “Çevre, Sağlık ve Güvenlik Genel Rehberi”, projelerin finansal sürdürülebilirlik açısından değerlendirilmesine kullanılabilecek değerlendirme listelerine verilebilecek iyi örnekler arasında.
Yeşil Tahvil (Green Bond): Çevre ve iklim projelerini finanse etmek için kullanılan sabit getirili tahvillerdir. “İklim tahvilleri” olarak ta adlandırılan bu tahviller genellikle varlıklara (assets) bağlıdır ve ihraç eden kuruluşun bilançosu tarafından desteklenir. Bu nedenle genellikle ihraç eden kuruluşların diğer borç yükümlülükleriyle aynı kredi notunu taşırlar.
Dünya Bankası tarafından ilk defa 2008 yılında ihraç edildi. Yeşil tahvil kapsamında desteklenebilecek bazı projeler;
Diğer tahvilleri ile kıyaslandığında yeşil tahviller vergilendirmeden muaf tutulabilir. Bu açıdan yatırımcılar için daha cazip olarak değerlendirilebilir. 2008-2020 tarihleri arasında Dünya Bankası tarafından 111 proje için (%33’si yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği, %27’si temiz ulaşım, %15’i tarım ve arazi kullanımı) 14.4 milyar $ yeşil tahvil ihraç edildi.
Uluslarası Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (International Capital Market Association) tarafından yayınlanan yeşil tahvil prensiplerine erişmek için tıklayın.
Sosyal tahviller (social bonds), pozitif sosyal sonuçlara ulaşmak ve sosyal sorunlara çözüm üretmeye yönelik geliştirilen projeleri desteklemek için kullanılır. Yoksulluk sınırının altında yaşayanların durumlarının iyileştirilmesi, ayrımcılığa maruz kalan kesimlerin sorunlarının giderilmesi, göçmenlere yönelik fırsatların sunulması ile ilgili projeler sosyal tahviller tarafından desteklenecek projelere örnek olarak verilebilir.
Uluslarası Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (International Capital Market Association) tarafından yayınlanan sosyal tahvil prensiplerine erişmek için tıklayın.
Sürdürülebilirlik tahvilleri (sustainability bond): Yeşil ve sosyal projelerin desteklenmesi için ihraç ediliyor.
Uluslarası Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (International Capital Market Association) tarafından yayınlanan sürdürülebilir tahvil prensiplerine erişmek için tıklayın.
Avrupa Birliği, ekonomisini daha sürdürülebilir hale getirmek için yeşil ve düşük karbonlu sistemlere büyük yatırımların yapması gerekiyor. Avrupa Kalkınma Bankası’nın tahminlerine göre Avrupa Birliği’nin 2030 yılı iklim hedeflerine ulaşabilmesi için ulaşım, enerji ve kaynak yönetimi dahil olmak üzere yıllık 270 milyar € yatırım yapılmasına ihtiyaç var. Kamu kaynaklarının bu büyük dönüşüm için yetersiz olması, özel sektör yatırımlarının da daha sürdürülebilir projelere kaydırılması ihtiyacını doğurdu.
Avrupa Yeşil Mutabakatı ile ilgili strateji belgesi 2019 yılında yayımlanmadan önce, Avrupa Birliği 2018 yılında Sürdürülebilir Büyümenin Finanse Edilmesi Eylem Planı (Action Plan: Financing Sustainable Growth) belgesini yayımladı. Bu belgede, kaynak verimli ve düşük emisyonlu bir ekonomik modele geçilmesinin AB’nin ekonomik açıdan rekabet gücünü uzun vadede korunmasındaki önemine vurgu yapıldı.
Genel anlamda, Avrupa Birliği’nin sürdürülebilir finans stratejisi üç saç ayağına dayanmaktadır. Bu saç ayakları;
Finansal sistem, daha yeşil ve sürdürülebilir bir ekonomiye geçişte çok kritik roller üsleniyor. Bunun için kısa dönemli bakış açılarından sıyrılarak (short-termisim), uzun dönemli (long-termisim) ve gelecek nesillerin de çıkarlarını da dikkate alan bir bakış açısının benimsenmesi gerekiyor. Bu perspektifte geliştirilen “Sürdürülebilir Büyümenin Finanse Edilmesi Eylem Planı”nın başlıca amaçları;
Finansal sistemin daha sürdürülebilir hale getirilmesi için söz konusu engelleri aşmaya yönelik atılması gereken adımlar ise;
AB’nin sürdürülebilir finans konusunda önemli araçlarından birisi finansal ürünlerin markalanması ve bu ürünlere yönelik kıyaslama standartların getirilmesini sağlayacak araçlardır. Avrupa Komisyonu tarafından sunulan Avrupa yeşil tahvillerine yönelik standartlar bu kapsamda atılan önemli adımlardan birisi.
22 Haziran 2020’de AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanan AB Taksonomisi, bilimsel tabanlı bir yaklaşım ile ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilirlik açısından sınıflandırılmasını yaparak finansal ve finansal olmayan organizasyonların yeşil yıkama riskinden kaçınmasını sağlamayı amaçlayan bir sınıflandırma sistemidir. AB taksonomisi sayesinde şirketlerin, yatırımcıların, politika yapıcıların, çevresel olarak sürdürülebilir ekonomik faaliyetler hakkında daha net fikirlere sahip olması hedefleniyor.
AB Taksonomisi yine Avrupa Komisyonunun tanımına göre 2030’ da Avrupa Birliği tarafından konmuş hedefleri başarabilmek için yürürlüğe giren bir sınıflandırma yönergesi. Bu hedeflerin hepsi ESG kriterlerine yoğun atıflar içeriyor. Taksonomi, bir sınıf altına koyma anlamını taşıyor. AB, sürdürülebilir olan şeyleri objektif olarak tanımlayıp, sürdürülebilir aktiviteler yapan şirketlere gerekli fon ve finansmanı yönlendirmek için bu taksonomiyi yaratmış bulunmakta. Bu sınıflandırmayı somutlaştırmak için “Teknik İzleme Kriterler (Technical Screening Criteria(TSC))” adı verilen kriterler tanımlanmış. TSC’nin amacı finansal aktivitelerin objektif kriterlere göre sürdürülebilir açısından değerlendirilmesini sağlamak. Taksonominin 19. Maddesinde incelenen bu kriterler çeşitli ölçümlerle yapılan faaliyetlerin taksonominin tanımlamalarıyla aynı çizgide olup olmadığını test etmek için yaratılmış bulunmakta. AB Taksonomisi’nin yürürlüğe girmesinden sonraki aşamada, bankalar, sigorta şirketleri ve emeklilik fonlarını idare eden kuruluşların, Taksonomi ile belirlenen yatırım kriterlerini kendi karar verme mekanizmalarına dahil etmelerini sağlamak.
AB Taksonomisi, Avrupa Komisyonu tarafından çıkarılacak kanun hükmüne kararnameler ile kademeli olarak genişleyecek. Bu konuda Avrupa Komisyonu ilgili paydaşlar ile görüşmek için yetkilendirildi. AB Taksonomisi ile sürdürdülebilir ürünlere yönelik bir markalama sistemi oluşturulmuyor. Bununla birlikte AB üyesi ülkeler, AB Taksonomisi’nde yer alan kriterlere göre kendi markalama sistemlerini genişletebilirler.
AB Taksonomisi kapsamında, ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilir olarak nitelendirilebilmesi için belirlenen dört durum;
AB Taksonomisi kapsamında belirlenen bu durumlara somut bir örnek üzerinden anlatalım. Örneğin, bir firma yenilenebilir enerji üretmek için kuracağı rüzgar türbinleri için Avrupa Yatırım Bankası’na müracaat etsin. Eğer bu firmanın projesi, kurulacağı yerdeki biyoçeşitliliğe ciddi zarar veriyorsa, ikinci maddede belirtilen duruma uygun olmadığı için projesi sürdürülebilir olarak nitelendirilmeyebilir.
AB Taksonomisi kapsamında belirlenen altı hedef ise;
Bir ekonomik faaliyetin sürdürülebilir olarak tanımlanabilmesi için yukarıda belirtilen 6 hedeften birisine hizmet etmesi ve diğerlerine ciddi zarar vermemesi (do not significant harm (DNSH) principle) gerekiyor. Ayrıca söz konusu ekonomik aktiviteleri uluslararası sosyal ve çalışma standartlarına asgari seviyede uyum sağlaması ve Avrupa Komisyonu tarafından belirlenen teknik izleme kriterlerine (techical screening criteria (TSC)) uyumlu olması şartı aranıyor. AB seviyesinde sürdürülebilir ekonomik faaliyetler ile ilgili standartların belirlenmesinin faydaları;
AB Taksonomisi, oldukça dinamik bir süreç içerisinde olgunlaştırılıyor. Avrupa Birliği tarafından 2021 yılında yayımlanan “Sürdürülebilir Ekonomiye Geçişin Finanse Edilme Stratejisi” belgesinde gelecek dönemde Taksonomi ve finansal ürünlerin markalanması ile ilgili yapılması planlanan düzenlemeler şu şekilde özetleniyor:
Avrupa Birliği 4 Haziran 2021’de ilk AB Taksonomis kapsamında kullanılacak ilk teknik izleme kriterlerini AB Resmi Gazetesi’nde yayımladı. Her bir sektöre göre sürdürülebilirlik kriterlerinin ayrı ayrı değerlendirilmesinden dolayı süreç oldukça dinamik bir şekilde işliyor. Avrupa Komisyonu tarafından 9 Mart 2022’de yayımlanan bir yasal düzenleme ile (delegated act), sadece belirli koşullarda nükleer enerji ve doğal gazın geçiş dönemi süresince AB Taksonomisi kapsamında sürdürülebilir olarak değerlendirilmesine yer verildi. Bu düzenleme 15 Temmuz 2022’de resmi gazetede yayımlandı.
Avrupa yeşil bond standartları, çevresel açıdan sürdürülebilir projeleri desteklemeyi amaçlayan yeşil tahvil piyasasını güçlendirmek için geliştirilen standartlardır. Avrupa Birliği’nde yeşil tahvil ihracı sayısında son yıllarda ciddi bir artış var. 2007 yılında Avrupa Yatırım Bankası (European Investment Bank), yeşil tahvil piyasasını kurdu. Bu gelişmelere rağmen yeşil tahvil kullanımının yaygınlaşmasının önünde aşağıda bazılarını sıraladığımız engeller bulunuyor;
Bu engelleri aşma adına Avrupa Komisyonu Haziran 2021’de, AB finansal sisteminin daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşması için hazırladığı belge ile birlikte AB Taksonomisi ile uyumlu “AB Yeşil Tahvil Standartları” ile ilgili teklifini sundu. Teklif kapsamında yeşil yıkama faaliyetlerinin önüne geçilerek gerçekten sürdürülebilir projelere daha fazla finansal kaynağın ayrılması hedefleniyor.
AB yeşil tahvil standartları teklifi genel anlamda dört gereksinimi kapsıyor;
Yeşil tahvil ihraç etmek isteyenler için oluşturulacak AB Taksonomisi’ne uyumlu gönüllü standartlar sayesinde yeşil tahvil piyasasının güçlendirilmesi amaçlanıyor. Teklif kapsamında Avrupa Menkul Kıymetler Piyasası tarafından işletilecek bir kayıt sisteminin oluşturulması ve harici uzmanlar tarafından bir denetim mekanizmasının oluşturulması öngörülüyor. AB Yeşil Tahvil Standartları ile ilgili kazanılmış hakların statüsü (grandfathering) önemli bir konu olarak öne çıkıyor. AB Taksonomisi ile daha öncede sürdürülebilir olarak sınıflandırılan ve daha sonra teknolojik çözümler gibi nedenler ile listeden çıkarılan ekonomik faaliyetler ile ilgili kişilerin kazanılmış haklarının korunup korunmayacağı bir tartışma konusu. Bununla beraber yeşil tahvillerin AB ekonomisinin karbondan arındırılmasında önemli bir yere sahip. AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, yeşil dönüşümün finansmanında kullanılacak olan NextGenerationEU fonunun %30’nun yeşil tahvillerden sağlanacağını açıkladı.
Şirketlerin şeffaf bir kurumsal raporlama politikası benimsemesi, finansal sistemin iyi işler hale gelmesi açısından önem arz ediyor. Artan şeffaflık; yenilikçi teknolojilerin geliştirilmesin, vatandaşlar tarafından şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını daha objektif bir şekilde karşılaştırabilmesi ve yatırımcıların daha doğru kararlar vermesi açısından bir zaruret.
Yatırımcılar arasında da sürdürülebilir yatırımlar konusunda ilginin artması neticesinde son yıllarda dünya genelinde gönüllü özel inisiyatiflerin sayısında ciddi bir artış yaşandı. Hükümetler seviyesinde de getirilen birbirinden bağımsız düzenlemeler, uluslararası ticaretin ahengini bozabilecek şekilde uyumsuz bir yasal çerçevenin oluşmasına yol açabilir. Bu çerçevede, sürdürülebilir finans ve şirketler tarafından finansal olmayan bilgilerin açıklanması ile ilgili standartların güçlendirilmesine ihtiyaç duyuluyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde de, yaklaşık 50.000 şirketi kapsayacak olan Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi hazırlanıyor.
SFDR aşağıda belirtilen iki kategoride finansal firmalara uygulanıyor:
SFRD’nin daha iyi anlaşılabilmesi için, Avrupa Yeşil Mutabakatı ile belirlenen finansal sürdürülebilirlik çerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyor. SFRD, 2018 yılında açıklanan Sürdürülebilir Finans Eylem Planı’nın bir parçası.
Gelişmekte olan ülkeler kategorisinde olan Türkiye’nin, Paris İklim Anlaşması çerçevesinde taahhüt ettiği net-sıfır hedefine ulaşabilmesi ve Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında ortaya konan düzenlemelerden olumsuz etkilenmemesi için vakit kaybetmeden düşük emisyonlu bir ekonomik modele geçmesi gerekiyor. Bu kapsamda Türkiye’nin de mevcut kamu ve özel finansal kaynaklarını, sürdürülebilir projelere yönlendirmesi gerekiyor. Buna ilave olarak, diğer gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı benzer finansal sıkıntılar nedeni ile Türkiye’nin özellikle iklim değişikliği ile mücadele kapsamında ayrılan uluslararası finansal kaynaklardan etkin bir şekilde yararlanması bir zorunluluk olarak göze çarpıyor.
Finansal karar verme sürecinde ESG kriterlerinin daha belirgin bir hale gelmeye başladığı bir dönemde Türk finans sisteminin de sürdürülebilir temellere oturtulması için Avrupa Birliği’nde yaşanan gelişmeleri takip ederek benzer düzenlemeleri hayata geçirmesi gerekiyor. Bu çerçevede atılması gereken öncelikli adımlar ise;
Esenkent Mahallesi, Çınaraltı Sokak, Güven Apt. No: 3C, Maltepe/İstanbul
iletisim@yesilbuyume.org