İklim krizi, kent yaşamını büyük oranda etkileyen küresel bir olgudur. Artan küresel sıcaklıklar deniz seviyelerinin yükselmesine sebep oluyor, sel, kuraklık ve fırtına gibi aşırı hava olaylarının sayısını ve şiddetini artırıyor ve tropik hastalıkların yayılmasına yol açıyor. Tüm bu sorunlar kentlerin altyapılarını, ulaşım sistemlerini ve ekonomilerini olumsuz etkiliyor.

Kentleşme oranları II. Dünya Savaşı sonrası hızla arttı ve 2020 yılı itibariyle dünya kentlerde yaşıyan nüfusun oranı %56.2’ye ulaştı. Birleşmiş Milletler’e göre 2050 yılına kadar da bu oranın %70’lere varması bekleniyor.

Şekil-1: Dünya genelinde şehir nüfusunun geçmişi ve bugünü (Kaynak: Statista)
Şekil-1: Dünya genelinde şehir nüfusunun geçmişi ve bugünü (Kaynak: Statista)

Kentler iklim değişikliğinin etkilerine hazır mı?

Dünya’da kentlerin büyük bir bölümü, kentleşmenin getirdiği ve iklim krizinin yarattığı olumsuz etkilere karşı hazırlıklı değil. Sera gazı emisyonlarının başlıca kaynakları arasında olan kentlerin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine katkıları oldukça yüksek.  Tahminler, kentlerin küresel karbondioksit (CO2) emisyonlarının %75’inden sorumlu olduğu ve ulaşım ile binaların en büyük sera gazı kaynağı arasında yer aldığını gösteriyor. Dünyada sadece %2’lik bir alanı kaplayan kentler, yine Birleşmiş Milletlerin verilerine göre ekonomik döngünün %70’ini içeriyor. Enerji tüketiminin %60’ı  ve atıkların %70’i kentlerde oluşuyor.

Şekil-2: Yüksek enerji tüketimi ve yoğun nüfus - CO2 kaynağı şehirler (Kaynak: Global Carbon Atlas)
Şekil-2: Yüksek enerji tüketimi ve yoğun nüfus – CO2 kaynağı şehirler (Kaynak: Global Carbon Atlas)

Birleşmiş Milletler, gezegenimizi korumak, iklim krizine karşı önlem almak, refahın adil paylaşımı ve insanların barış içinde yaşamasını sağlamak için 2030 sonuna kadar 17 amaç yayınladı. Aynı zamanda Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri olarak bilinen bu 17 amaç, kentlerin sürdürülebilir kalkınma bağlamında da önemli roller ve görevler üstlendiklerini ortaya koymaktadır.

İklim değişikliğinin yıkıcı etkileriyle mücadelede başarı, ancak küresel ve ulusal seviyede yürütülecek çalışmalarla değil bölgesel ve yerel düzeyde de koordineli çalışarak ortaya konan gerçekçi eylemlerle elde edilebilir. İşte tam da bu nedenle kentleri çözümün olmazsa olmaz bir parçası haline getirmek esastır.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) 6. Değerlendirme Raporu kapsamında İkinci Çalışma Grubunun İklim Değişikliği: Etkiler, Uyum ve Etkilenebilirlik başlıklı raporu Şubat 2022’de tamamlandı. Raporda detaylı ele alınan ‘’İklim Dirençli Kalkınma’’ üst başlığı, karada okyanusta ve ekosistemlerde eşitlik ve sistem geçişleri sorunlarına değiniyor. Kentler ve kentsel altyapı, enerji, endüstri ile toplum ve insan, ekosistem ve gezegen sağlığı için uyarlamaları içeriyor. İklim risklerinden iklime dirençli kalkınma koşullarını olanaklı kılmak, farklı etkilenebilirlikleri dikkate almak çok önemli.

İklim değişikliğinin olumsuz etkileri her bölgede aynı derecede hissedilmediği gibi, alınacak önlemler de bölgenin çevresel, ekonomik ve sosyal özelliklerine göre değişiklik gösterir. Tam da bu noktada yerel yönetimlerin bu olumsuz etkilerle mücadele etmeleri ve iklim değişikliğine uyum sağlamaları farklılaşıyor.

Yerel İklim Eylem Planlarının (YİDEP) Önemi

Yerel iklim eylem planları (YİDEP), bir kentin iklim değişikliğinin olumsuz etkileri karşısında ne kadar direnç geliştirdiğinin ve bu konudaki kararlılığının göstergesi olarak dikkat çekiyor. Bu planlar sera gazı azaltımı ve iklim değişikliğine karşı uyum eylemlerini içermeli. İklim değişikliği temelinde belirlenen kent vizyonu, politikalar ve sunulan hizmetlerin karar alma süreçlerine entegre edilmesi sürdürülebilir bir kent olmayı kolaylaştırıyor. Yerel yönetimler tarafından hazırlanacak planların uluslararası ve ulusal ölçeklerle uyumlu planlar olmasına dikkat edilmeli.

Azaltım eylem planları, iklim değişikliği ile mücadelede azaltıma ilişkin eylemleri sistematik bir biçimde ortaya koyan bir plan şeklinde olmalı. Öncelikli olarak bir kentin iklim değişikliğine olan katkısını ölçebilmek adına sera gazı envanterinin çıkarılması ve emisyon kaynakları özelinde eylemler belirlenmesi gerekir. Sera gazı envanteri çıkarılırken baz bir yıl belirlenmeli o yıla ait veriler toplanmalı. Bu baz yıl, üzerinden ekonomik kalkınma, nüfus gibi artış faktörleri dikkate alınarak senaryolar belirlenmeli buna göre bir azaltım hedefi konulmalı. Hedefler belirlenirken gerçekçi olunmalı ve ulusal çabalara katkı sağlamasına da özen gösterilmelidir. Konulacak azaltım hedefi, düzenli periyotlarda izlenmeli ve belirli aralıklara güncellenmeli. 

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS),  iklim değişikliğine uyum kavramını; ‘’doğal ve insani sistemlerin, hali hazırda veya beklenen iklimsel etkilerin zararlarının hafifletilmesi veya bu etkiler dolayısıyla ortaya çıkan fırsatlardan yararlanılması adına yeniden uyarlanması’’ olarak tanımlıyor. Avrupa Birliği’ne göre ise uyum; ‘’ olumsuz etkileri olabileceğinin farkında olarak, bu olumsuz etkilerin yol açabileceği hasarları en aza indirmek ve mümkün olduğu durumlarda tamamen engellemek için gerekli tedbirleri almaktır.’’ Uyum, iklim değişikliğinin olası olumsuz sonuçlarını azaltmayı veya fırsatlardan yararlanmayı amaçlar. Uyum yaklaşımı, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin önlenmesi ve azaltılması için alınan tedbirlerin ve faaliyetlerin bütünüdür.

Yerel İklim Eylem Planları hazırlanırken, tüm yerel paydaşlar sürece dahil edilmeli ve böylelikle bir sahiplenme sağlanmalıdır. İklim değişikliğinin etki değerlendirmesi yapılırken, senaryolara dayalı kilit etkileri belirleme ve risk değerlendirme yapılmalıdır. Planların uygulanabilir olması için yerel yönetimlerin stratejik planlarına dahil edilmesi değerli olacaktır.

Sonuç

Aslında bu eylem planlarını bir politika belgesi olarak görmekten çok öteye geçilmelidir. İklim krizi bugün hepimizi derinden etkileyecek bir tehdit oluşturmaktadır. Konuya sadece bir çevre sorunu olarak bakılmamalı, sosyal adalet ve ekonomik kalkınma boyutu üzerine de odaklanılmalıdır. İklim krizinin olumsuz etkilerinden en çok dezavantajlı grupların etkileneceği unutulmamalıdır.

Artık dünyada sürdürülebilir finans mekanizmaları konuşulmaktadır. Günümüzde konjöktür, yalnızca sürdürülebilir kalkınmanın desteklendiği, sera gazı salımlarını azaltan ve iklim değişikliğine uyum konusunda gerçekleştirilecek kent yatırımlarını öne çıkarmaktadır. 

Etiketler: , , , , , Last modified: 12 Mayıs 2023