Sürdürülebilirlik hem devletler hem de şirketler için önemli bir terim haline gelmekte. Peki sürdürülebilirlik nedir? 

Birleşmiş Milletler Brundtland Komisyonu (1987) sürdürülebilirliği “gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden bugünün ihtiyaçlarını karşılamak” olarak tanımladı. Doğal kaynakların azalması ve iklim değişikliği tehdidinin artmasıyla özellikle Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası oluşumların da çevre ve etik değerlere daha fazla önem vermesiyle birlikte, sürdürülebilirlik her zamankinden daha mühim hale geldi.

Sürdürülebilir tedarik zincirleri 

Şirketlerin, sürdürülebilirlik kavramına her geçen gün yatırım yapmaları kaçınılmaz olacaktır.  Özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika menşeli uluslarası şirketler, hem tüketicilere karşı etiksel açıdan omuzlarına düşen sorumluluklar ve oluşabilecek tepkilerden hem de kendilerine uygulanabilecek  mevzuat yaptırımlarından dolayı bu konuya daha fazla odaklanarak, çeşitli yöntemlere başvurmaktalar. Özellikle küresel şirketler, uyumluluk ve risk yönetimi hedeflerine ulaşmak için mücadele etmek, aynı zamanda sürdürülebilir tüketici ürünleri, hizmetleri ve sorumlu sosyal katılım geliştirme baskısı altındadır. Bunun sonucu olarak, dünyanın neresinde olursa olsunlar küresel tedarik zincirlerine aldıkları şirketlerden de kendilerini zora düşürmeyecek benzeri politikalar ve işleyiş beklemektedirler.

Sürdürülebilirlik, çevre ve toplum için çok iyi olmakla birlikte, küresel şirketlere hizmet eden daha küçük şirketler için ek baskı kaynağı da olabilmektedir. Çünkü, bir yandan bunu sağlamak için imkânları diğer şirketlere göre daha kısıtlıyken, bu konuda yeterli donanıma sahip insan kaynaklarına ulaşımları da daha zordur. 

İşletmelerin sürdürülebilirlik kavramına doğru yönelmesi zaman içinde aşağıdaki süreçlerden geçmiştir:

Kurumsal Sosyal Sorumluluk (Corporate Social Responsibility-CSR) 

 Bu terim, ilk olarak 1953 yılında kullanıldıysa ama 90’lı yıllardan sonra ilgi görmeye başladı. Bugün ise, bu kavramı tedarik zincirini koruyanlar, çalışanlar, müşteriler, topluluk üyeleri ve çevre dahil olmak üzere tüm paydaş çıkarlarına katkıda bulunan iş operasyonlarının sürdürülmesine yönelik ilerleme kaydedilmesini sağlamak olarak anlamaktayız. Bu kapsamda, çevresel, sosyal ve ekonomik kriterler önem taşımaktadır.  

İklim Eylemi 

1997 Kyoto Protokolü’nü takiben, sanayileşmiş ülkeler ve ekonomiler, sera gazı emisyonlarını azaltma sözü verdiler. Özellikle, enerji, ulaşım ve tekstil gibi sektörlerin emisyon oluşturma kapasiteleri ve getirilen mevzuat kısıtlamaları ile, İklim Eylemi, şirketler bazında son yıllarda önemli hale geldi. 

Döngüsel Ekonomi (Circular Economy)

Bu terim, ilk olarak 1988’de Doğal Kaynaklar Ekonomisi kapsamında ortaya çıktı. Kısa süre sonra, üretim ve tüketim aşamalarındaki atıkların girdilere dönüştürüldüğü bir ekonomik sistemi tanımlamak için kullanıldı. Döngüsel iş modelleri, kaynakların daha iyi yönetildiği, ürünlerin ve bileşenlerin yeniden kullanıldığı ve ürünlerin güvenli, geri dönüştürülmüş veya yenilenebilir girdiler kullanılarak yeniden üretilmek üzere tasarlandığı bir modeli amaçlar.    

Çevre, Sosyal ve Yönetim Raporlaması (Environment, Social and Governance (ESG) Reporting) – 

ESG kavramına ilk olarak, Birleşmiş Milletler’in Sorumlu Yatırım İlkeleri raporunda 2006 tarihinde atıfta bulunuldu. ESG çerçevesi, çevre, sosyal ve yönetişim/ekonomik konulara odaklanmanın getirdiği riskleri ve faydaları değerlendirmek için bir yaklaşımdır. ESG raporlaması, şirketlerin operasyonlarını kapsayan verilerin açıklanmasını ifade etmekte ve özellikle yatırımcılar için işletmelerin çevre, sosyal ve yönetim alanlarındaki etkisinin görünebilir olmasını amaçlar.

Mevcut durum

Günümüzde, şirketler bazında sürdürülebilirlik çalışmaları kapsamında internet ortamında ve dışında bir çok kriter ve araç geliştirilmiştir. Bu kriterler arasında, çevre (enerji tüketimi, atıklar, biyoçeşitlilik, su yönetimi, kimyasallar vb.), insan kaynakları ve insan hakları, etik ve sürdürülebilir tedarik gibi konular yer almaktadır. 

Avrupa Birliği ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Yükümlülükleri

22 Kasım 2022 tarihinde, AB Konseyi, Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (Corporate Sustainability Reporting Directive (CSRD))’ni kabul etti. Direktifin (2024 mali yılını kapsayan ilk raporun) 2025 tarihinden itibaren uygulanmaya başlamasıyla, ilk etapta binlerce AB menşeili şirketin sürdürülebilirlik konusunda ayrıntılı bilgi yayınlamaları gerekecektir. Böylece, şirketlerin hesap verebilirliklerinin artması, farklı sürdürülebilirlik standartlarının önlenmesi ve daha sürdürülebilir bir ekonomiye geçişin kolaylaşması amaçlanmaktadır. 

Direktif ile, AB’de bulunan şirketler, iş modellerinin sürdürülebilirliklerini nasıl etkilediği ve dış sürdürülebilirlik faktörlerinin (iklim değişikliği veya insan hakları sorunları da dahil olmak üzere) faaliyetlerini nasıl etkilediği hakkında ilgili kurumlara rapor vermek zorunda kalacaklar. Bu da, yatırımcıları ve diğer paydaşları sürdürülebilirlik konularında daha fazla bilgilendirecektir. CSRD, ayrıca AB’nin 2014 tarihli Finansal Olmayan Raporlama Direktifi (Non-Financial Reporting Directive (2014/95/EU)) ve finansal olmayan raporlamaya ilişkin mevcut kuralları güçlendirecektir. 

CSRD, daha ayrıntılı raporlama gereklilikleri getirecek ve büyük şirketlerin ve listelenen KOBİ’lerin  çevre hakları, sosyal haklar, insan hakları ve yönetişim faktörleri gibi sürdürülebilirlik konularında rapor vermelerini sağlayacaktır. Yeni sürdürülebilirlik raporlama kuralları, tüm büyük şirketler  ve  belirlenen mikro teşebbüsler hariç olmak üzere tüm şirketler için geçerli olacaktır. Bu şirketler ayrıca bağlı ortaklıkları için geçerli olan bilgileri değerlendirmekten de sorumlu olacaktır.

Avrupalı olmayan şirketler için, sürdürülebilirlik raporu sunma zorunluluğu, AB’de 150 milyon Euro net ciro elde eden ve AB’de belirli eşikleri aşan en az bir yan kuruluşu veya şubesi olan tüm şirketler için geçerli olacaktır. Bu şirketler de, bu direktifte tanımlandığı gibi, çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) etkileri hakkında bir rapor sunmakla yükümlü olacaklardır.

Yönetmeliğin uygulanması 2025 yılından itibaren dört aşamada gerçekleşecektir. AB’de belirli eşikleri aşan en az bir yan kuruluşu veya şubesi varsa, AB’de net cirosu 150 milyonun üzerinde olan üçüncü ülke teşebbüsleri için (2028 mali yılına ilişkin) raporlama 2029 yılında verilmek zorundadır.

Sonuç ve tavsiyeler

Şirketlerin, sürdürülebilirlik kavramı çerçevesinde kendilerinden bekleneni yapmaları kaçınılmaz olacaktır. Ama bunu sadece tedarik zincirinde bulundukları küresel şirketlerin baskıları sonucu yapmaları çok doğru değildir. Çünkü, çevresel ve sosyal etkinin ihmal edilmesinin uzun vadeli iş büyümesi ve kârı  üzerinde olumsuz etkileri olacağını gösteren önemli kanıtlar bulunmaktadır. Sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik çalışmaları, risklerin daha iyi yönetilmesine, çalışanların daha verimli çalışmasına ve dolayısıyla şirketlerin büyümelerine pozitif katkıda bulunmaktadır.

Kaynaklar

BM Brundland Raporu -1997 https://www.are.admin.ch/are/en/home/media/publications/sustainable-development/brundtland-report.html (30.12.2022)

BM 2006 Secretary-General launches ‘principles for responsible investment’ backed by world’s largest investors https://press.un.org/en/2006/sg2111.doc.htm (31.12.2022)

AB 2022 Council gives final green light to corporate sustainability reporting directive https://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2022/11/28/council-gives-final-green-light-to-corporate-sustainability-reporting-directive/ (30.12.2022)

Etiketler: , , , , , , Last modified: 12 Mayıs 2023